İçinde yaşadığımız çağ üretim, tüketim ve israf çağı. Bizler de yarınları düşünmeden ve bu dünyanın bir alternatifi varmış gibi yaşıyoruz. Dünya ise buna her geçen gün daha sert tepkiler vererek bizi uyarıyor aslında. Açlık, kaynakların azlığı, iklim krizi, susuzluk, kuraklık…
İşte sürdürülebilirlik kavramı tam da burada devreye giriyor. Sürdürülebilirliği en basit şekli ile “bireysel, toplumsal, ekonomik ve ekolojik açıdan bugünü yaşarken yarınları da düşünmek, yani kendi hayatlarımızı devam ettirirken bizden sonraki nesillerin bu imkanını elinden almamak” şeklinde tanımlayabiliriz.
Ekosistemin canlı ya da cansız tüm parçaları (insanlar, bitkiler, hayvanlar, mikroorganizmalar, doğal kaynaklar vb.) birbirine bağlı ve bu zincirin bir halkasındaki bozulma tüm sistemi etkiliyor. Dolayısıyla sürdürülebilirlik; bu zincirin devamlılığını sağlayarak, doğal kaynakları koruyor. Sağlıktan eğitime, kültürden toplumsal eşitliğe tüm alanlarda toplumların gelişmesini sağlıyor. Kaynakların verimli kullanımı sayesinde daha yaşanabilir, güvenli bir dünya yaratılıyor ve iş modelleri açısından şirketlerin uzun vadede var olmasını sağlıyor.
Sürdürülebilirlik kavramının genel kanının aksine sadece çevreye saygılı bir yaşam tarzı benimsemek anlamına gelmediğinin altını çizelim. Sürdürülebilirliğin ekonomi, toplum ve çevre olmak üzere farklı boyutları bulunuyor. Çevre için sürdürülebilirlik dediğimizde karbon ayak izini azaltmak, üretimde kaynakların sürdürülebilir kullanımını sağlamak, atık yönetimi, biyo çeşitliliğin korunması, enerji ve su tasarrufu, geri dönüşüm gibi başlıklar karşımıza çıkıyor.
Ekonomik açıdan sürdürülebilirlik yeşil yatırımları, döngüsel ekonomi, ar-ge gibi kavramları beraberinde getiriyor. Sosyal anlamda sürdürülebilirlik ise fırsat eşitliği, eğitim, sağlık, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi mutlaka belli bir standarda ulaşması gereken konularla birlikte geliyor.
Tüm bunların beraberinde anlıyoruz ki sürdürülebilirlik adına kat edilmesi gereken çok yolumuz var ve anlamlı bir etki yaratmak için daha çok çabalamamız gerekiyor. Her geçen gün bir kayıp aslında ve gezegenimiz bizim harekete geçmemizi beklemiyor. Geri sayım çoktan başladı. Dünyaya verdiğimiz zarar artık gözle görünür bir hal aldı. Yaşadığımız iklim, su krizi, sosyal adaletsizlik, kuraklık, açlık, susuzluk… gibi büyük krizlerin en temel sebebi insan kaynaklı faaliyetler. Eğer yaşam tarzımı sürdürülebilir alışkanlıklarla değiştirmez ve sürdürülebilir iş yapış şekillerini benimsemezsek; küresel sıcaklık önümüzdeki 20 yıl içerisinde kritik eşik olan 1.5 dereceyi aşacak. Bu durum da sadece gelecek nesillerin yaşam standardının değil tüm insanlığın risk altında olduğu anlamına geliyor.
Geleceğe iyi bakmak için dünyamıza iyi bakmak, ‘yeşil’ alışkanlıkları benimsemek, sosyal ve ekonomik yaşamda sürdürülebilirlikte inat etmek gerekiyor.
Yeri gelmişken herkes için daha iyi bir gezegen arzu ederken bazı temel prensipleri sıralayalım:
- Yalnızca gerektiği kadar satın al ve tüket.
- Tüketirken diğer canlıların ihtiyaçlarını da hesaba kat.
- Enerjiyi verimli kullan ve yenilenebilir enerji kaynaklarını tercih et.
- Geri dönüşüme katılabilen ürünleri kullan.
- Eylemlerinin sonuçlarını hesaba katarak ilerle.
- Atık üretimini sıfırla veya atıkları farklı bir fayda üretmek için kullan.
Ben tek başıma ne yapabilirim demeyin! Unutmayın ki biz elele verdiğimizde her şeyi başarabiliriz.
Neden gezegenimizi ve hayatlarımızı kurtarmayalım?