Erkeklerden çalmanın keyfi başka, bunu itiraf edelim. En sevdikleri XL gömlek, bazen bir blazer ceket, romantik desenli elbisemizi şöyle bir silkeleyip kendine getirmek için bir çift loafer… Ve tabii ki parfümleri. Cinsiyetler arasındaki ayrım inceldiği yerden kopmadan bu hırsızlığın keyfini birazcık daha sürelim bence.
Erkek parfümü kullanmanın artılarını şöyle bir listelersek;
-Daha gizemli ve karizmatik bir rüzgar estiriyorlar çünkü kimse tam olarak ne sürdüğünüzü tahmin edemiyor, güzel koktuğunuz bilgisiyle yetinmek durumunda kalıyor.
– Erkek parfümü kullanmanın kendine has bir raconu, isyankarlığı, asiliği var.
– Bana mı öyle geliyor yoksa erkek parfümleri kadın parfümlerinden çok daha güzel mi kokuyor? Ayrıca mevsimsizler, kalıcılar, sürene baş ağrısı nöbetleri yaşatmıyorlar.
– Erkek kokularını birbiriyle karıştırıp kendinize özel bir parfüm yaratmak daha risksiz, daha net, daha temiz.
– Freud konuyla ilgili söyleyecek asap bozucu bir şeyler bulurdu elbet, ama aynı kokuyu paylaşmanın seksi bir tarafı olduğu kesin. Ayrıca aile bütçesine katkı maiyetinde.
KARMAŞIK YEŞİLLER
Çalınacak listesindeki pour homme esanslarda en sevdiğim kategori. Neden? Çünkü erkekler için yaratılan yeşiller, karmaşık ve sofistike bir kimliğe sahip.
En babalarından, Dior Eau Sauvage’dan başlayalım. Tertemiz bir rüzgarın ardından aromatik bir es, sonrasında baharatlı bir yeşil burnunuzun ucunda sallanırsa, ilk tahmininiz o olmalı. Meşe yosunu, misk, vetiver ve amberin üstüne serilen bu kült füjer için siz deyin parfümlerin Beatles’ı, ben diyeyim Bowie’si…
Guerlain Vetiver, hemen peşinden gelsin. Kişisel kıymetlim, kalp notalarında taşıdığı vetiver ve sedir ağacını dipten yükselen tonka çekirdeği, tütün ve biberle yükseltiyor.
Creed Silver Mountain Water, çaycılara müjde niteliğinde. (Vardır böyle çaycılar, bir ömür etikette ‘tea’ kelimesini ararlar, yüz bin sene boyunca Bvlgari’nin çaylı parfümlerini sürüp sonra ‘parfümüm hiç duyulmuyor’ diye üzülürler…) Frenk üzümü, galbanum, sandal ağacı ve misk, Creed’in buzlu kolonyagil esansını, tende daha kremsi bir yerlere taşıyor belli bir süre sonra. Vetivertigo’mu coşturarak beni ihya eden parfümse pek tabii ki en sevdiğim ‘’maison’’dan geliyor.
Terre d’Hermès Eau Intense Vétiver, bir dönem her nefesimize dolan orijinal versiyondan daha modern ve etkileyici bence. Jean-Claude Ellena’nın imzasına bir doz Sichuan biberi, bergamot ve bolca vetiver ekleyen Christine Nagel, odunsu ve mineral dengeyi zarafetle koruyor.
TRANSPARAN ORYANTALLER
Gözünüzde hologram kostümlü bir dansöz canlandı tabii, değil mi? Oysa istikamet Fransa. Nedense hak ettiği ilgiyi bulamayan Cartier L’Envol, misk ve tatlı reçinelerle bezeli bir parfüm. Eğer Tom Ford Noir, Guerlain L’Homme Ideal, Dior Homme Parfum, hoşunuza giden kokularsa, bu müthiş şişeye de bir şans verin bence.
Kişisel stilin gerektirdiği tuhaflıkları endüstriyel dille alttan alan Prada’nın ilk dönem parfümlerinde de müthiş performanslar gizli. Prada Infusion d’Homme, örneğin. Neroli, zambak, vetiver, tütsü, benzoin ve sedirle, üstünde yıllarca çalıştıktan sonra kusursuz bir denge yaratan Daniela Andrier, size o hep aradığınız o ‘pis temiz’i hediye etmiş olabilir.
Amouage Jubilation XXV For Men, daha ziyade oryantal-füjer kategorisine girse de tatmin edici bir parfüm. Balzamik, odunsu ve isli.
Başka hiçbir parfüme benzemeyen klasiklerden biri de hiç kuşkusuz Guerlain Habit Rouge. Bu parfümü kokladığınızda onun yeni mi eski mi olduğunu, modern mi demode mi olduğunu kestiremezsiniz mesela…
Habit Rouge L’Eau ise floral oryantallerle flört eden bir aromatik füjer. Yani, vanilya, paçuli, acı portakal, yasemin ve fındıkla bezeli, nevi şahsına münhasır bir esans.
Lavantayı ambroksana sarmalayıp içine bir doz acı portakal ekleyen Prada Luna Rossa’nın da yeri burası değil ama aklıma gelmişken, fırlattım size gitti.
MASKÜLEN FLORALLER
Etro ManRose, gül tomurcuklarını bergamotla harmanlıyor. Frédéric Malle Geranium Pour Monsieur, sardunyanın tarçın ve nane molekülleriyle buluşup beyaz misk ve benzoine kavuşması olarak tarif edilebilir.
Sardunya, Yves Saint Laurent Y’de ise meyve notalarına eşlik ediyor.
Dolce & Gabbana Intenso, lavanta tarlalarını kazıp karanlık odunsu notalara erişirken,
Tom Ford Noir, vintage parfümerinin en önemli üyesi menekşeyi, mine çiçeği, muskat ve paçuliyle günümüze uyarlıyor. Peki ya yasemin? Pek tabii ki bu kategorinin vazgeçilmezlerinden bu dikbaşlı, inatçı çiçek. Aromatik yorumuna Acqua di Parma Colonia Pura’da rastlanabilir. Yaseminin oryantal notalarla buluşup sıcacık bir ten kokusuna dönüşmesini istiyorsanız tercihiniz Joop! Homme olmalı.
SICAK BAHARATLAR
Yaz kış demeden en sek, en baharatlı, çiçek ya da şeker katkısız esanslara bürünenleriniz vardır elbet. Bu tavrın en büyük kıyağı, az ve öz fısların yeterli gelmesi. Yani herkes şişesini bir ayda tüketirken siz yıllık abone olabilirsiniz.
Bendeniz yeşiller ve bu kategori arasında gidip gelenlerden biri olarak, (Nasomatto Pardon, Robert Piguet Oud, Les Exclusifs de Chanel Coromandel, Tiziana Terenzi Ursa parfüm kütüphanemde sürekli üyelerden) ilk sıcak esans oyumu Chanel Égoïste’ten yana kullanacağım. 90’ların bu konservatif maskülen formülü, bugün hala işliyor. Jacques Polge’un vanilya ve ambere buladığı Bulgar gülü, karanfil, tarçın, belki hep kullansanız sıkılacağınız ama o şişeyi görünce illa bir fıs sıkacağınız bir koku.
Viktor & Rolf Spicebomb, patlamaya hazır gourmand bir bomba: Menüde acı biber, safran, deri, tütün, vetiverle eşleşen bergamot, greyfurt, parlak reçine ve pembe biber var.
Givenchy Gentleman Eau de Parfum Boisée, her ne kadar zambakla flört halinde olsa da onu, kakao, paçuli ve sedirle ilginç yerlere götürüyor.
Eğer Sean Connery yıllar boyu Guerlain Jicky sürdüyse, bizim de Caron Yatagan gibi sek, isli, sert bir parfüm sürmemizde hiçbir sakınca yok. Ne dersiniz?