Toprağın Ritminin Ve Hayallerinin Peşinde Bir Kadın: Armağan Portakal Anlatıyor!

Armağan Portakal, İstanbul’daki iş hayatını toprak uğruna bırakıp, ritmini ve bütünün bir parçası olarak yaşamak hedefi ile Seferihisar’a yerleşen, önce çiftlik sonra bir kahve markası kurarak büyüten, doğa aşığı bir kadın. Güzellik Yayında’da yeni röportajımı kendine sürekli hedef koyan, fayda sağlamak için didinen, her şeyin bir hikayesi olduğuna ve toprağın ritmine inanan bu girişimci kadın ile gerçekleştiriyorum. Bu röportajı benim için ekstra özel yapan şey ise aslında sorduğum soruların yanıtlarını çok iyi bildiğim, tüm sürecine şahit olduğum yakın bir dostumla yapıyorum olmam. Armağan Portakal, Cumhuriyet’in 100.yılını kutladığımız bu özel zamanları, her biri farklı hikayelere sahip, farklı disiplinlerden 21 kadının eserleri ile katıldığı YÜZ’ler adlı serginin organizatörlüğünü üstlenerek onurlandırıyor. Bu sergi de bu röportaja vesile oldu. Keyifli okumalar olsun…

Armağan Portakal deli gibi koşturan bir beyaz yakalıyken birden bambaşka bir hayat kuran bir kadın. Bu karar nasıl alındı?

Eşim Fatih bir arazi aldı. İlk etapta hiç ilgilenmedim fakat sonrasında zeytin ağaçlarını görür görmez aklıma toprağı öğrenmek düştü. Bu ritmi anlamak, burada yaşamak fikri aklımdan çıkmadı, burayı üretim yapan bir yere dönüştürebilir miyiz diye düşündüm ve yola koyulduk.  Çiftçi olarak işimi toprak, tasarım ve el sanatları üçgeninde geliştirip Torlak Çiftliği’nin ürünlerini oluşturduk.

Sonrasında çiflikte yoğun bir üretim dönemi oldu. Kendi kahveni yaratma hayalinin peşinden gittin ve Blend1601 doğdu. Çiftlik işleri hafifledi ve yerini mükemmel kahve kokuları aldı. Gerisini senden dinleyelim…

Bize özel, bizim için üretilmiş ürünler tutkusu beni kahveye götürdü. Kahve üreticisi dostum Alper Ulus’a danıştığımda bu fikre özel bir harman yarattı ve Blend 1601 doğdu. Yalınlık zenginliktir diyerek yola çıkan kahvemiz adını kurulduğu günden aldı. Ürünlerim blend1601.com adresinde satışta. Bu sayede bir e-ticaret uzmanlığı da geliştirdim ve yaptığım, öğrendiğim her şeyi yaşayarak üstüne ekliyor ve devam ediyorum. Kahvemizi büyük market ve zincirlerde satışa sunmamak bilinçli olarak yapılmış, benim için çok önemli bir tercih. Aslında bir yol tercihi. Daha sade, sakin ve kendiliğinden akan bir yol.

Ve bir gün çiftliğe İda geldi… Ben İda’nın hikayesini ve onun hayata tutunup tutunamayacağını beklediğiniz o dönemi yakından biliyorum ve ilk filizini verdiğinde yaşadığın mutluluğu. Anıt ağaç İda senin için ne ifade ediyor?

İda, tevazuyu, bilgeliği, hayat tutunmayı, yeniden adım atmayı, mücadele etmeyi simgeliyor benim için. 2018 yılının Kasım ayında, Kaz Dağları’nda yol yapımı için sökülmüş olan 1250 yaşındaki zeytin ağacını getirtip toprağımıza koyduk. Heyecanla tutup tutmayacağını beklerken zeytin döngüsünün uyanış evresine yani gelişinin 5.ayına denk gelen bahar aylarında kocaman gövdesinden minicik bir yaprak ucu çıktı. Bunun yaşattığı mutluluğu, yaşama arzusu ve umut hislerini anlatabilmem mümkün değil. Bende uyandırdığı hürmet duygusu, İda’yı her alanda yaşatmak adına onun için özel tasarım ürünler yaptırma fikrine yol açtı ve bu macera seramik, gümüş ve altınla başladı.

Bugüne geldiğimizde ise ilkini geçen sene düzenlediğin “İDA Sergi” projen gerçekleşti. Bu fikrin peşinden gidişini ve hayatında açtığı yeni yolları anlatır mısın?

Tüm bu süreçte İda’nın onuruna sesimi duyurabileceğim kollektif bir çalışma olması için sergi hayali kurdum. Pintura Sanat Galerisi sahibi Özden Hanım ile yollarımız kesişti. Sergimizin ilkini geçen sene yaptık. İda onuruna, onun yarattığı duygularla harekete geçen 12 kadın sanatçı 24 eser vardı ve çok başarılı geçti, farklı disiplinler ve farklı materyallerle kültür ve dil çeşitliliğini anlatmaya çalıştık. Sonuçta çok onur ve heyecan duyduğum bir proje ortaya çıktı. Bu sebeple de devam etmek kaçınılmaz oldu.

Bu sene Cumhuriyet’in 100.yılına denk getirdiğin İkinci İDA Sergi için çok emek verildi. Bu tarihi seçmenin nedeninden ve serginin bu seneki konseptinden bahseder misin?

Bu sene serginin süresini iki haftadan dört haftaya çıkarttık ve 21 kadın sanatçı ile çalıştık. Kasım ayı ida’nın bizim toprağımıza geliş tarihiydi. Biz Cumhuriyet Bayramı’nı da içine alan bu tarihte, Cumhuriyetimizin 100. yılı sanatla birlikte kutluyoruz. Atatürk’ün dediği gibi “yüksek uygarlığın merdiveni sanattır”. Ben de bu sergimizi, Cumhuriyete ve Atatürk’e adayarak bunu da bir kilometre taşı olarak yaşamaktan istedim. Cumhuriyetin bize sunduğu özel hak ve özgürlükler benim sade bir vatandaş olarak böyle bir organizasyonu yapabilmemi sağladı. Bunun için şükran doluyum.

Benim tanıdığım Armağan Portakal, hep hikayesi olan şeylerin peşinden giden bir kadın. Olayların, nesnelerin, eserlerin… Özne her neyse onun arkasındaki hikayeyi merak ediyor ve ilgini çekerse peşinden gidiyorsun. Şimdi giriştiğin bir başka iş de ipekler, ketenler. Ve arkasında çok özel hikayeler var yine, öyle değil mi?

Daima güçlü ve gerçek hikayelerin peşinen giderek özel ürünler çıkartma derdindeyim. Bunlardan biri kaybolmuş Anadolu keteni. Elli yıl boyunca üretilemeyen bu keten, İzmir Döngü Kooperatifi kadınları tarafından yeniden üretilerek tekrar hayata kazandırıldı. Bu ketenden ilk metreler ile de Blend1601 için runner ve peçete yapıldı. Derdim peçete ve runner satmak değil, bu özel Anadolu ketenini duyurmak ve kahve tüketicim ile buluşturmak. Biz çok özel bir topluluk olduk ve bu paylaşım benim için çok kıymetli. Bunun ne adar kıymetli olduğunu benim gibi hisseden, anlayan kişilere ulaşmak bana fazlasıyla yetiyor.

Bir diğer ürün ise Hatay Sarısı dediğimiz bir ipek türü. Bizim için özel olarak el dokuması ile üretilen bu kıymetli ipek, kaybolmak üzereyken hayata döndürülen Hatay Sarısı ipek böceğinin ve Barış İpeğinin (ipek Böcekleri kozadan canlı çıktığı ve yaşam döngüsüne devam ettiği için evrensel olarak ‘barış ipeği’ ismini alıyor) gücünü, kadim bilgilerin ölümsüzlüğünü, kadınların azmini ve yaratıcılığını, doğaya saygının, etik modanın mümkün olduğunu kanıtlıyor. Ardında büyük emek, özveri, adanmışlık barındırıyor. Tüm üretimin hayvanlara zarar vermeden yapıldığını ekleyeyim. Etik moda anlayışı ile ortaya çıkan bu ipekler, Blend1601 için fular haline getirildi. Bunların hepsi limitli üretiliyor ve anlatılmasını ayrıca bir sosyal sorumluluk olarak gördüğüm için de destekliyorum.

Peki buraya kadar anlatılanları okuyan kişinin aklında şu an yerinde hiç durmayan ve çok çalışan bir kadın portresi var. Nasıl geçiyor rutin bir günün?

Çalışmayı, üretmeyi seviyorum. Heyecan verici projelerin peşinden gitmeyi seviyorum. Kendime bakmak konusunda da çok özenliyim. Hayatıma geleneksel tıp, aromaterapi, enerji frekans ve kadim bilgiler yolculuğunu rehber edindim ve ruh ve bedensel olarak da sağlıklı olmaya çalışıyorum. Sabah erken uyanarak, günün doğuşunu izlemeyi çok seviyorum. Bu apayrı bir enerji, yeni bir güne başlamanın şahane bir yolu bence. Günü de maksimum verimlilik ile bitirmeye gayret ediyorum.

Kişisel bakım rutininde hangi ürünler var?

Kullandığım kişisel bakım ürünlerinin çoğunu aromaterapik olarak kendim hazırlıyorum. Antiaging tonik ve sıvı nemlendiricim kendi yaptığım ürünlerden. Temizleme için ipekli ve zeytinyağlı sabun kullanıyorum.

Bayıldığım ürün ise Güzellik Yayında sayesinde tanıştığım Nuxe Dry Oil. Sürmeden çıkmıyorum diyebilirim. Ayrıca da bacaklarımı da kıl fırça ile fırçalıyorum.

More from Deniz Çakmakçı
Vizesiz Veya Kapıda Vize İle Gidilebilen Yurt Dışı Rotaları
Hem ramazan bayramı hem de okulların ara tatili bir aray gelince ve...
Read More
Leave a comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir