CİLT LEKELERİNE KESİN ÇÖZÜM VAR MI?

EDİTÖR: BEGÜM GÜZEL GÜNGÖR (@mind.on.beauty)

Güzellik Yayında’nın bu yaz sayısı için, herkese bir yol gösterici olmasını diliyorum zira kulaktan dolma yanlış bilgilerin önüne geçebilmesini hedeflediğimiz ‘leke problemi’ ile ilgili oldukça kapsamlı bir dosya hazırladık. Hazırlarken de oldukça uzman bir isimden yardım aldık. Kişiselleştirilmiş uzman tavsiyeleri ve etkinliği test edilmiş dermokozmetik çözümler sunan welcometoclub.com platformunun Bilim Kurulu Başkanı Dr. Yaman Er, leke oluşumu ve tedavi yöntemleriyle ilgili bakın neler neler anlattı bize…

Yaz yaklaşırken birçok kişinin cildindeki lekeler ve leke tedavisi konusunu gündeme geliyor. Ya mevcut lekelerimiz yeniden yüzeye çıkıp koyulaşmasın istiyoruz ya da belki kışın binbir uğraşla geçirdiğimiz lekelerimiz sakın ha geri gelmesin diye telaş ediyoruz. Leke, tıbbi adıyla hiperpigmentasyon, dünyada da ülkemizde de yaygın görülen bir cilt problemi ve tedavisi oldukça zor ve karmaşık bir süreç. Gelin önce cilt lekelerinin ne olduğunu ve nasıl oluştuğunu kısaca anlayalım, ön bir bilgilendirme alalım, sonra da Dr. Yaman Er’in önerilerine kulak verelim.

Cilt lekeleri nedir ve neden oluşurlar?

Deriye rengini veren başlıca unsur melanin pigmentidir. Melanin; melanosit adı verilen hücreler tarafından, melanozom adı verilen organellerin içerisinde üretilir ve DNA ile keratinositleri (deri hücreleri) UV kaynaklı hasar ve mutasyona karşı korumakla görevlidir. Farklı ten rengine sahip kişilerde melanosit hücresinin sayısı aynı olsa da, melanin üretim faaliyetindeki farklılık nedeniyle beyazdan siyahi tene kadar farklı cilt tonları oluşur. Çeşitli içsel ve dışsal faktörlerin etkisiyle melanositler uyarılır ve normalden çok daha fazla melanin sentezlemeye başlarlar. Bu aşırı üretim, mekanizmada bozulmalara yol açar ve melanin dengesiz dağıtıldığında noktasal, dairesel ya da yama biçimli geniş alanlı kahverengi cilt lekeleri (hiperpigmentasyon) veya melaninin yapısal bozulması ve eksikliği sonucunda ciltte beyaz lekeler (hipopigmentasyon) oluşur. Melanin oldukça dirençli bir bileşen olduğu için parçalamak kolay değildir; bu nedenle birçok leke tedavisinde melanin üretimini kontrol altına alıp baskılamak hedeflenir.

Melanin nedir ve nasıl üretilir?

Gözümüzde daha kolay canlandırmak için bir fabrika benzetmesi yapabiliriz. Melanosit hücresi, bir ağacın dallarına benzeyen uzantılara sahip bir melanin fabrikasıdır. Normal koşullarda tirosinaz enzimi, fabrikanın çalışması için gerekli enerjiyi ve hammaddeyi sağlar. Fabrikada melanin, bir üretim bandı ya da koli gibi düşünebileceğimiz melanozomlara doldurulur, bunlar da transfer için deri hücrelerine yani keratinositlere yüklenir. Bir melanositten ortalama 30-36 adet keratinosit kamyonuna yükleme yapılır ve bunlar epidermisin alt katmanlarından üst katmanlarına doğru yola çıkıp kolilerdeki melanini genetik rehbere göre dağıtmaya başlarlar.

Her şey bu normal sürecinde ilerlerken, hormonal değişimler (MSH, ACTH), enflamasyon (akne, egzama), travma (yanık, yara) ve UV ışınlarına maruz kalma (serbest radikal ve prostaglandin oluşumu) gibi içsel ve dışsal fakörler, tirosinaz enzimini anormal seviyede uyarıp bir nevi uyuyan devi uyandırır ve melanosit fabrikasını son hızda çalışması için tetiklerler. Melaninin görevi UV hasarına karşı DNA’yı ve deri hücrelerini korumak olduğu için, anormal seviyede melanin üretimi fabrikayı alarm durumuna geçirir. Kamyonlara doldurulan melanin hızla cildin en dış yüzeyine taşınır ve biz bunu “bronzlaşmak” olarak algılarız. Ancak bu alarm hali, fabrikanın lojistik operasyonunda sorunlara yol açacak, keratinosit kamyonlarının düzgün dağıtmakla sorumlu olduğu melanin, kamyonların kapasitesi dolduğu için yüklenemeyip kendiliğinden belirli noktalara hareket ederek buralarda birikmeye başlayacaktır. İşte biz bunu aynaya baktığımız zaman “leke” olarak görüyoruz. Bazı lekeler epidermiste, yüzeye yakındır ve daha kahverengi olarak algılanırlar. Bazıları ise daha derinde, dermis tabakası yakınındadır ve mavi-gri bir renkte algılanırlar.

Genel anlamda ciltteki güneş kaynaklı lekelerin yoğunluğunun kışın azalması hatta lekelerin yüzeyden kaybolması, işte fabrikayı aşırı çalıştıran uyaranlardan biri olan UV ışınlarının yoğunluğunun azalmasından kaynaklanır. Yoksa deri altındaki UV hasarı bir yere gitmemiştir. Leke ile mücadele edebilmek için bu üretim sürecinin iyi anlaşılması ve farklı aşamalarının ayrı ayrı hedeflenebilmesi gerekir. Bu nedenle “tek bir ürünle cilt lekelerine kesin çözüm” gibi bir şey söz konusu olamaz.

Madalyonun diğer yüzü: serbest radikal ve DNA hasarı

Madalyonun diğer tarafına baktığımızda, melanosit fabrikasına yoğun miktarda enerji üreten melanosit mitokondrisi, bu enerjiyi üretirken aşırı efor sarf ettiği için bunun yan etkisi olarak “serbest radikal” denen aşırı reaktif oksijen molekülleri oluşur ve bunlar, deride sağlıklı hücrelere karşı yapısal bir saldırıya geçer. Hedeflerinde kollajen, elastin, hyalüronik asit ve cildin diğer yapıtaşları vardır. Cildimizin bunlarla mücadele etmek için doğal antioksidan depoları bulunur ve bunlar hızlıca serbest radikalleri etkisiz hale getirmek için mücadeleye başlar. Fakat engel olunamayan serbest radikal saldırısı, çoğalarak büyür ve önce doğal antioksidan depolarını boşaltarak cildi “oksidatif stres” sürecine sokar. Bu da beraberinde“fotoyaşlanma” denen erken yaşlanma sürecini getirecek, derin kırışıklar ve buruş buruş bir cilt görünümü bunun yansıması olacaktır.  Serbest radikal hasarı, mitokondri DNA hasarına da zemin hazırlar. Bunun sonucunda hücre yaşlanması ve programlı hücre ölümü görülür.

Ciltteki lekelerin yapı taşı olan melanin pigmentini ve üretim mekanizmalarını anladıktan sonra gelin şimdi, WTC Bilim Kurulu Başkanı Dr. Yaman Er ile ciltteki lekelerin meydana gelme sebeplerini, lekeyle nasıl mücadele edebileceğimizi ve leke tedavisi sonrasında cilt bakımının nasıl olması gerektiğini konuşalım.

  • Ülkemizde en yaygın cilt endişelerinden biri leke problemi. Çoğu zaman yaşlanma endişelerinin bile önüne geçebiliyor. Neden bu kadar sık gördüğümüz bir problem? Pigmentasyon bozukluklarına neler yol açabiliyor?

Pigmentasyon bozukluğu ya da lekelenme olarak algıladığımız durum aslında, dışarıdan veya içeriden gelen tetikleyici uyaran ve zararlı maddelere karşı, cildin kendini korumak için verdiği doğal bir tepkidir.  Bu tepki, cildin kendisini koruyabilmesini sağlayan birkaç adaptasyon yönteminden biridir. Cildimiz, zararlı veya tetikleyici etkenlerle karşılaştığında mutlaka bir enflamasyon oluşur ve çaresiz olarak kendini korumak için koruyucu hücre ve/veya pigment sıklığını artırır ve renk değişikliği yapar. Bizi daha yakından ilgilendiren durum ise, ülkemizdeki nüfusun çoğunluğunun cilt renk ve tiplerinin lekelenmeye ve işlem ya da travma sonrası hiperpigmentasyona (PIH) daha yatkın olan Fitzpatrick 3 ve 4 fototipe girmesidir. Bu fototiplerde melanin üretim faaliyeti daha fazladır.

Hiperpigmentasyona yol açan etkenleri sıralayacak olursak: En çok bilineni güneşin şiddetli UV ışınlarıdır. Ancak bize bizden yakın ve hiç tahmin etmediğimiz bazı unsurlar da zararlı olabilirler. Örneğin, cildimize sürdüğümüz bazı cilt bakım kremlerinin formülündeki koruyucular, parfümlerin içindeki esanslar, hormon seviyesinde değişiklik yapan doğum kontrol hapları gibi ilaçlar, hamilelik gibi doğal veya adisson hastalığı ve polikistik over gibi endokrin hastalık sayılabilecek çok sayıda faktör de cildimizin renk bütünlüğünü bozabilir.

  • Leke problemi denilince güneş lekeleri, travma sonrası lekeler ve melazma gibi farklı kategoriler mevcut. Lekenin hangi kategoride olduğunu ve derinliğini nasıl anlayabiliriz?

Lekenin kategorisi; tipik yerleşim yerleri, sınırlarının belirginliği ve tipik görünümleri, renk ve koyulukları gibi özellikler, görsel inceleme ile anamnez dediğimiz sorgulama yöntemi sayesinde, varsa ilişkili olduğu iç ve dış tetikleyiciler ortaya çıkarılarak belirlenebilir. Örneğin melazma lekeleri sıklıkla alında, yanaklarda yer tutar ve keskin sınırlı, girintili çıkıntılı kenarlı ve homojen daha koyu renkli olur. Solar lentigo daha düzgün kenarlı, sınırları çok keskin olmayan, daha açık renkli yer yer içinde dalgalı tonlar olabilen yuvarlak görünümlü lekelerdir. Yaşlılık lekeleri ise yüzde, alında, şakaklarda veya el üzerinde görülür. Karakteristik yerleşimleri ve biçimleri, sınırlarının belirginliği ile birbirinden büyük ölçüde gözle ayrılabilirler. Devamında klinik olarak Wood ışığı, UV spektrumu altında cilt analiz cihazlarındaki tipik görünümleri ile lekeleri tanımlayıp kategorize edebiliriz. Ayrıca derinlikleri de cilt analiz cihazları ve deneyimli bir dermatoloğun cildi incelemesi ile daha iyi anlaşılabilir. 

  • Lekeye meyilli bir cildi olan kişi, hangi önlemleri almalıdır?

Lekeye meyilli olan bir ciltte mutlaka daha önce leke gelişmiş olmalı ki cildin lekeyi kolayca üretebildiği kanısına varılmış olsun. Lekeye meyilli olan birisi deneme-yanılma yöntemini uygulamadan, bu konuda bir hekime görünüp lekelerin sebebini veya sebeplerini öğrenmelidir. Korunma, nedene yönelik olursa daha başarılı olur. Bu sorgulamada en az dikkat çeken veya önemsenmeyen faktörler mutlaka sorgulanmalı ve kişinin hayatında olup olmadığı anlaşılmalıdır.

Leke gelişiminde sorgulanması gereken faktörler:

hormonal sapma veya dalgalanma,

endokrin bozukluklar,

lekelenmeye eğilimi artıran ilaç kullanımı,

kullanılan parfümler,

riskli filtre içeren güneş koruyucular,

hassasiyet veya alerji yaratan takılar,

egzama atakları ve tetiklenen kaşıntılı durumlar

hamilelik

doğum kontrol ilacı kullanımı

güneş hasarları

akne ya da enflamasyona yol açan durumlar

En sık karşılaştığımız UV hasarlarına bağlı güneş lekeleri ve melazma olduğuna göre, öncelikle bunlara karşı nasıl tedbir alınır bunu incelersek daha çok kişinin ortak sorununa değinmiş oluruz. Güneşe çıktığımız saati doğru seçerek, geniş kenarlı şapka giyerek, tatillerimizde zamanımızı doğrudan güneş ışını almayan yerlerde geçirerek, kıyafetlerden de destek alarak ve vücudumuzu, özellikle de yüzümüzü güneşten koruyan filtrelerle UVA, UVB, Mavi, Görünür ve Kızılötesi ışınların zararlarından korunarak, lekeye yatkın cildimizin renk dalgalanması yaratmasını tetiklememiş ve lekeden korunmuş oluruz.

Burada önemli bir nokta şu: Güneşten yalnızca yüzümüzü korumak yerine vücudumuzu da korumalıyız. Vücudumuzda, yüzümüz dahil cildimizin en az yaşlandığı bölgenin, iç çamaşırlarımızın altında kalan bölge olduğunu, dilerseniz test edebilirsiniz. Tüm vücudumuzun güneşten korunmasının en temel nedeni; dekoltemiz, boyun, kollarımız ve hatta karın derimizdeki kırışarak sarkmaların bizi rahatsız eden, erken yaşlanma görüntüsü vermesi olabilir. Ayrıca deri içinde üretilen alarm hormonunun uzak bölgelerdeki melanositleri uyarabileceğini, deri içindeki sinir iletişim sistemi ile hasar haberinin çevre bölgelere yayılabileceğini de bilmek gerekir. Bu nedenle yüzünüzü iyi korusanız dahi vücudu korumazsanız lekelenme gelişebilir.

Güneşten yalnızca lekelenmemek için korunmak yerine, Avustralya’da en yüksek ölüm oranının cilt kanseri olduğu gerçeğini dikkate alarak daha ciddi durumlar için de korunmalıyız. Bu aynı zamanda lekeden korunmayı da beraberinde getirir.

  • Deri altında oluşan UV hasarını onarmak mümkün mü? Birikmiş pigmentasyonun leke halinde yüzeye çıkmasını önleyebilir miyiz?

Deri altında oluşan hasarı onarmak ancak DNA onarıcı olduğunu bildiğimiz etken maddeler sayesinde olabilir. Örneğin Selenyum ve Uncaria ekstresi olan AC-11’in DNA onarımını desteklediği, hatta AC-11’in DNA onarımını artırdığı gösterilmiştir. Bu sayede kontrolsüz melanin üreten melanositlerin DNA hasarlarının onarımıyla pigment üretimini de kontrol altına almaya yardım eder.

Leke derinde ise, belirgin kontrastlar yaratmadığı ve rengi koyu görünmediği için yüzeysel olanlardan daha soluk gürünse de yapılan tedavi ve işlemler ile yüzeye çıktığında, ilk bakışta leke koyulaşmış gibi görünür. Tedavinin yararlı olmadığı düşünülür. Ancak lekeyi oluşturan melanin pigmentleri epidermisin derinliklerinde melanositler tarafından üretilip, hemen ahtapotun kolları gibi uzantılarla, çevredeki keratinositlere taşınırlar. Böylece bir melanosit hücresi kendisinden çok daha geniş alanı pigment ile doldurup sanki büyük bir ağacın gölgesi gibi cildin derinliklerini korur. Yani leke epidermisin derinliklerinde, bazen de dermiste üretilmektedir. Lekenin derinde hapsedilmesindense üretilen melanin pigmentinin boyadığı keratinositlerin hızla yukarı yani yüzeye itilip koyu renk almış hücrelerin bölgeden atılması tercih edilir. Peelinglerin amacı budur.

Ancak günümüzde melanin oluşumunu, üretimin bir veya birkaç basamağında geciktirebilen, engelleyebilen etken maddeler bulunmuş ve özellikli krem, serum ve maskelerin içinde kullanılarak leke karşıtı ürünler elde edilmiştir. Rezorsinol, arbutin, traneksamik asit gibi etken maddeler içeren ürünleri kullanarak lekenin üretildiği yerde baskılanması tercih edilebilir. Niasinamid (B3 vitamini) de enflamasyonu yatıştırdığı için lekeye karşı korunmada özellikle önemsenen bir anti-pigment içeriktir. Yine de peeling ve yüzey açıcı uygulamalar etkinin daha erken görünmesini sağlayabilir ama korunma daha da artırılmalıdır.

Ayrıca özellikle güneş hasarlarının nedeni olan UV ışınları cilt hücrelerinde DNA hasarına yol açtıkları için DNA onarıcı bakımlar ve DNA onarıcı ürünler leke tedavisinde önem kazanır.

  • Lekelerin tedavisi oldukça zor ve belirsizliklerle dolu bir süreç. Ne gibi zorluklarla karşılaşıyoruz ve en iyi sonuç için nasıl bir yaklaşım izlemeyi önerirsiniz? Sadece kozmetik ürünlerle sorunu çözmek mümkün mü yoksa lazer vb klinik işlemler mi daha etkili?

Bugünkü bilgilerimizle lekeleri birbirinden ayırabiliyor ve çoğunun sebebini biliyoruz. Bu sayede uygun anti-pigment ajanlar da geliştirilmiş durumda. Bilinen şeylerden birisi de leke tedavisinin sonuçlarıdır. Leke; sebep ortadan kalkmadan asla tamamen giderilemez. Mutlaka hafif bile olsa gölgesi kalır ve ilk fırsatta nüks eder.

Ne klinik işlemler ne de  sonradan yapılacak uygulamalar leke oluştuktan sonra tek başlarına tam çözüm sağlayamazlar. En iyisi hiç lekelenmeyecek şekilde korunmaktır. Ama şu bir gerçek; hiçbir cihaz tedavisi, devamında iyi bir koruma ve uygun bakım ürünleri olmadan doyurucu ve kalıcı sonuç vermez.

Leke tedavisinde en iyi sonuç kombine tedavilerle alınabilir. Örneğin Lazer veya kimyasal peelingler gibi soyucu bir uygulamanın ardından, pigment üretimini baskılayan, yayılmasını önleyen topikal uygulamalar ile sonuç daha da kalıcı ve belirgin hale getirilmelidir. Bu cildin, dış veya iç tetikleyici uyaranlara aşırı pigment üretimi yani leke ile cevap verdiği bilinmeli ve cilt, mutlaka tetikleyici uyaranlara karşı korunmalıdır. Enerji bazlı uygulamalar derindeki lekelerde de etkili olabildikleri ve melanin ile dolu hücreleri görüp bu boya küpü durumundaki hücreleri hasarlandırabildikleri için etkili ve yararlı uygulamalardır. Ama lekenin hafızası olduğunu unutmadan, mutlaka devam ürünleri ile leke kontrol altında tutulmalıdır. DNA hasarlarını azaltacak tedbirler alınmalı, ürünler kullanılmalıdır.

  • Leke tedavisi gördükten sonra cilt bakımı nasıl olmalı? Nelere dikkat edilmesi gerekiyor?

Leke tedavisinin ardından cilde yumuşak davranılmalı, cilt temiz tutulup yumuşak bakımlar uygulanmalıdır ve hiçbir şekilde tahriş edici, ciltte kızarıklık yaratan sürtünme gibi fiziksel travmalar ya da parfüm, alkol ve bazı bakım ürünlerinin içindeki kimyasal koruyucular gibi etkenlerle kimyasal travmaya neden olunmamalıdır. Ev bakımında mutlaka içinde rezorsinol, arbutin gibi pigment baskılayıcı etken maddeler içeren leke karşıtı ürünler, ciltteki tahriş ve hasarı azaltan ve cildi yatıştıran niasinamid gibi içerikler ve de cilt sıcaklığını düşüren güneş koruyucular kullanılmalıdır. Çevre kirliliği UV hasarlarını artırıp lekeyi tetiklediği için temizlik de son derece önemlidir ama yumuşak bir ürün ve yumuşak uygulama ile yapılmalıdır. Glikoliz ve karbamilasyona karşı etkili olan genistein, l-glutamin gibi içeriklerden zengin  “Şehir Tipi Yaşlanma” karşıtı ürünler de faydalı olacaktır.

  • Yaygın bir sorun olduğu için leke problemine karşı sunulan çözümler de çok çeşitli, ancak bunların bir kısmı, özellikle de ev tipi doğal çözümler faydadan çok zararlı olabilir. Hangi önerilerden mutlaka kaçınmak gerekir?

Leke ile savaşırken evde yapılacak bilinçli bir bakımın lekeden kurtulmada ve lekeye karşı güçlü bir korunma sağlamada yeri çok önemlidir. Ancak bu kadar önemli ev bakımında örneğin kimyasal peeling gibi uzmanların yapması gereken uygulamalardan kaçınmalıdır.

Evde öncelikle lekenin neye karşı bir tepki olduğu üzerinde düşünülmeli ve çalışılmalı, doktor veya uzman bu konuda yeterince bilgilendirilmeli ve bu sayede başlangıçta doğru bir tedavi planlanmalıdır. Bu tedavinin evde devam eden kısmında yukarıda bahsettiğim gibi yatıştırıcı, pigment üretimini önleyici topikal ürünler ile cilt bakımı yapılmalı ve güneşten korunulmalıdır. 

Evde yapılacak doğal karışımlar ne standart özelliklerde olur ne de güçlendirilmiş konsantre formatta olabilir. Hiçbir şekilde tetiklenmemesi gereken bu ciltlerde fayda yerine, kontrolsüz bir tetikleyici uyarı da yapabilirler. Bilinçsizce yapılan karışımlar ciltte güneş hassasiyeti yaratabilir. Bu yüzden evde kibritle oynar gibi risk almamalıyız.

.

  • Gebelik dönemi ve doğum sonrası gelişen melazma neden oluşur? Örneğin sadece güneş korumasıyla, melazma gelişmesini önlemek mümkün mü? Bu dönemde leke tedavisi için hangi içeriklerin kullanılması uygun olur?

Gebelik sırasında oluşan ve bir yıl içinde gerileyerek kaybolan melazmayı fizyolojik olarak kabul etmek gerekir. Gebelik sırasında değişen östrojen ve progesteron hormonları ile melanin üretimini tetikleyen MSH düzeylerindeki artış, melazmanın temel nedenleri gibi görünse de güneş ışınlarına maruziyet de melazmaya yol açan bir yardımcı faktör gibi davranır. Melazma gebelik, doğum kontrol hapları ve idiyopatik denilen üç farklı kategoriye ayrılmış nedenlerden ortaya çıkar. İdiyopatik her ne kadar “bilinmeyen” demek olsa da, melazmaya bazı ırklarda daha sık rastlanması genetik yatkınlığı düşündürür. Hormon bozukluğuna yol açan hastalıklarda da gebelik olmasa bile melazma ortaya çıkar. Doğum kontrol ilacı kullananlarda gebelik olmadığı halde melazma olabilir. Ya da renk açmak için kullanılan hidrokinon, civa içeren krem ve sabunlar, güneş hassasiyeti yaratan bitkisel karışımlar, vazelin ve balmumu içeren bazı kozmetik nemlendiricilerin de melazmaya yol açabildiği, yerli ve yabancı yayınlarda belirtilmektedir.

Sadece güneşten korunma ile melazmadan korunulamaz veya tedavi edilemez. Çünkü güneş burada yardımcı faktördür. Şu hazırlayıcı faktörler melazma sıklığını artırır: İçinde lekelenmeye neden olan kimyasal, petrolatum türevleri içeren kozmetikler, parfümler, daha önce doğum yapmış olmak, çok sayıda gebelik, düşük yapmak, prematüre doğum yapmak, ketonüri (idrarda yüksek seviye keton bulunması) ve hematokrit (kırmızı kan hücresi hacminin dolaşımdaki kan hacmine oranı) düzeylerinin düşük olması melazma riskini artırmaktadır. Bunlardan kontrol edebildiklerimiz ve güneşten korunma, melazmadan korunmamıza yardım edeceği gibi, yine arbutin, niasinamid, rezorsinol gibi anti-pigment ürünler kullanmak, antioksidan etkili içeriklerle bunları desteklemek melazma lekesinin açılmasını hızlandırmada yararlı olur.

  • C vitamini serumları günümüzde oldukça popüler ve lekeler üzerinde de etkisi görülüyor. C vitaminini leke tedavisinde ne kadar başarılı buluyorsunuz? Tek başına çözüm olabilir mi?

C vitamini, bir antioksidan olduğu için leke açıcı olarak bilinir. Etkili uygulama ve ürünlerin içinde destekleyici olarak yer almakta ve tarihi yerini korumaktadır. C vitamini melaninin ön maddesinin sonradan renklenecek olan melanine dönüşmesini sağlayan basamakta frenleyici olarak çalışır.  Ancak bugün geliştirilmiş olan anti-pigment etken maddeler, bu etkinin çok ötesinde melanin üretimini baskılayıcı etkinliğe sahiptirler. Leke tedavisinde artık özel peptidler kullanılmakta ve başarılı sonuçlar alınmaktadır. Tek başına C vitamini, bugünkü leke tedavisi hedeflerinin biraz gerisinde kalır.

  • Hidrokinon ya da madecassic asit bazlı bazı ilaçlar reçetesiz olarak alınabiliyor ve halk arasında lekeye karşı sıklıkla kullanılıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Madecassic asit masum bir içerik olmasına ve özellikle lekeyi tetikleyen enflamasyonu azaltıcı, epidermisi onarıcı etki gösterse de leke ve melanin üretimi ile ilgisi yoktur. Bu, sıklıkla karşımıza çıkan bir yanılgı. Ancak hidrokinonlar bu kadar masum değildir. Ciltte hiç istemediğimiz şekilde güneşe karşı hassasiyete neden olabilmektedirler. Bazı ülkelerde hidrokinonlar leke ürünlerinden çıkarılmaktadır. 1980’lerde piyasaya verilmesinin ardından 10-15 yıl sonra ABD’de piyasadan çekilen hidrokinon içeren ürünler, artık Avrupa’da da kullanılmamaya başladı. Kuru ciltlerde daha fazla kurumaya yol açabilir ve hassasiyet, çok sık görülen yan etkilerindendir. Bunun nedenlerinden birisi de kontrolsüz bir şekilde lekenin türüne, cilt tipine, leke yapan etkenlere bakmadan kullanılan ürünlerin yol açtığı hassasiyet tablolarının çok sıklaşmış olmasıdır. Hidrokinonlar daha çok açık tenli ciltlerde sonuç verirler. Ama koyu tenlilerde lekenin daha da koyulaştığını bildiren kaynaklar vardır. Bu nedenle doktor tavsiyesi olmaksızın bu tür ilaç kategorisinde ürünlerin leke tedavisinde kullanılmasını tehlikeli buluyorum.

More from Begüm Güngör Güzel
SONBAHAR – KIŞ RUTİNİN VAZGEÇİLMEZİ: RETİNOİDLER
Geçtiğimiz ay, yazdan çıkarken rutinimizi nasıl güncellemeliyiz, önümüzdeki dönemde cildimizde nelere odaklanmalıyız...
Read More
Leave a comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir