İzlenmeye Fazlasıyla Değer Bir Müzikal: SİDİKLİ KASABASI

Geçtiğimiz akşam mükemmel bir şey yaptık ve “Sidikli Kasabası” müzikalini izledik. Mükemmel bir şey diyorum çünkü ülkemizde de her şeyiyle gerçekten tıkır tıkır işleyen bir müzikal yapıldığını en sonunda görmüş olduk. Yazının başında söylenir mi bilemiyorum ama, sahnedeki ve arka plandaki herkesi tekrardan ellerim ağrıyıncaya dek alkışlıyorum. Şahaneydi!

Tony ödüllü Broadway müzikali Urinetown: The Musical’in nefis bir uyarlaması olan yapım, yenilikçi, farklı ve eğlenceli anlatımı ile son derece heyecan verici. Benim için uzun süren herhangi bir şeyi izlemek çoğu zaman zor olabiliyor. Sidikli Kasabası’nın sahnelendiği iki buçuk saat boyunca ilgim saniye azalmadı, su gibi akttı gitti oyun. Füsun Demirel ve Settar Tanrıöğen’in profesyonellikleri tartışılmaz ama bir kişi mi olmaz 27 kişilik koca ekipte sırıtan. Yok! Herkes çok çok iyi. Ayrıca bir bilgi daha; bundan 12 sezon önce İstanbul Devlet Tiyatroları’nda sahnelendiğinde büyük bir başarıya imza atan Sidikli Kasabası Müzikali, Türk tiyatro tarihinin tek resmi Broadway müzikali olma özelliğine de sahip.

Müzikal deyince gözü korkanlardansanız, yapım metin odaklı bir müzikal yapısına sahip. Yani hikaye şarkılardan bağımsız metin ile anlatılıyor. Ayrıca Sidikli Kasabası’nda şarkılar da çoğu müzikale göre farklı ve eğlenceli. Rap, swing, gospel ve marş gibi çeşitli müzik türünü bünyesinde barındıran bir yapım. Müzikal boyunca tüm unsurlar o kadar hayran bırakıyor ki kendine, kostümler de bunlardan biri. Patronun kırmızı ayakkabıları, Bobby’nin parkası ve Hope’un yeşil renkli elbiseleri… Kostümler de oyunda performans gösteren bir sanatçı gibi.

Oyun, kuraklığın baş gösterdiği bir dünyada halkın tuvalet ihtiyacının özel bir şirketin denetimine verildiği bir distopyanın baskıcı ortamını sunuyor bizlere. Tuvalet parasını ödeyemeyenler gizemli Sidikli Kasabası’na gönderiliyor. Gidenlerin geri dönmediği Sidikli Kasabası neresidir aslında pek de bilinmiyor. Her şey İdrar Yolları Anonim Şirketi’nin (İYAŞ) kontrolü altında. Patronun kızı Hope bu düzene başkaldıran Bobby Strong’a aşık olunca ise olaylar gelişiyor.

Küresel ısınma ve doğal kaynakların azalması gibi ciddi sorunlara değinen müzikalde benim için performansı ile apayrı yer edinenler parkası ve kasketiyle tam bir direnişçi olan Mehmet Aykaç (Bobby Strong) ve mükemmel ses tonu, anlatıcılığı, oyuna kattığı ayarı yerinde eğlence dozu ile Doruk Şengün (Memur Lockstock) oldu. Ama kadro dev. Tekrar tekrar ve tekrar herkesin ne kadar iyi olduğunu yazmak istiyorum.

Oyunda, susuz dünyanın tehlikeleri, yer yer duygusal, yer yer alaycı ve eğlenceli olduğu kadar da ciddi bir şekilde anlatılıyor olsa da bu “çiş” metaforundan çıkan kaynakların doğru kullanımı mesajının yanı sıra, elbette bir “özgürlük”, “umut” ve “mücadele” bayrağı da var göndere çekilen. Ve haklara ve yönelimlere saygı da altı çizilen unsurlardan. Zorlu PSM’de sahnelenen müzikalin biletlerini buradan alabilirsiniz.

Gerçekten ülke olarak da içinde bulunduğumuz hassas siyasi gündemde, bu oyunu seyretmek çok çok iyi geldi. Kendini iyi hissetmek isteyen herkese tavsiyemdir. Yazıyı oyundan aklımda kalan bir kaç cümle ile bitireyim:

“Özgürlük mücadele etmektir.

Umut olduğu sürece mücadele devam eder.

Özgürlük yakında!”

Yaşasın sanat!

Deniz Çakmakcı

More from Deniz Çakmakçı
Tırnak Yeme Problemine Çözüm: Jel Tırnak
Genel olarak tırnaklarını çok uzatan biri değilim ancak son zamanlarda yaşadığım ciddi...
Read More
Leave a comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir