Modanın Söyleyecek Daha Çok Sözü Var: Sloganlı Tişörtler
Bu sezon Stella McCartney, Coach ve Coperni’de başta olmak üzere birçok farklı markada öne çıkan sloganlı tişörtler, modanın trendlerin ötesinde söyleyecek sözü ve protest bir tavrı olduğunu anlatırken, Türkiye’nin birbirinden ilham verici pankartlarla sallandığı hareketli gündemine de çok iyi ayak uyduruyor, sözün nasıl farkındalık yaratabileceğini gösteriyor.
Chanel
Çeşitli miting ve protestolarla yatıp kalktığımız şu günlerde dikkat çeken pankartlar taşıdıkları mesajlarla farkındalık yaratıyor, sözün nasıl bir gücü olduğunu, insanları birlik ve beraberliğe, dayanışmaya ve mücadeleye çağırmakta nasıl etkili olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Sloganların sadece pankartlar aracılığıyla değil moda parçaları üzerinden de etkili olduğunu, modayı salt bir giyim aracı olmaktan çıkarıp ona sosyopolitik bir kimlik de bahşettiğini biliyoruz.
Dior’un kreatif direktörü Maria Grazia Chiuri’nin 2016 yılında tasarladığı, üzerinde “Hepimiz feminist olmalıyız” yazılı tişörtleriyle büyük ivme kazanan mesajlı moda, sonraki yıllarda Donald Trump’ın Başkan seçilmesi ve kadınlara yönelik antidemokratik uygulamaları, #MeToo hareketiyle daha da dikkat çekmeye başladı. Dior’dan sonra Vetements, DKNY, Alexander Wang ve Prabal Gurung gibi markaların da sloganlı tişörtler tasarladıklarına tanıklık ettik. Dünden bugüne hız kesmeden devam eden mesajlı moda bu sezon da Stella McCartney, Coach ve Coperni’nin sloganlı tişörtlerinde öne çıkıyor.
Dior
Coach
Stella McCartney
Coperni
Mesaj Veren Moda Akımı Nasıl Başladı?
Londra’da 1960’lı yıllarda kültürel bir devrim olarak ortaya çıkan Swinging Sixties hareketi altın çağını yaşarken King’s Road caddesindeki Mr Freedom isimli butik sloganlı tişörtler satmaya başladı.
70’lerde Vivienne Westwood, üzerinde siyasi ve provokatif sloganlar taşıyan tişörtler tasarlayarak mesajlı modanın temelini attı, ana akım moda anlayışını reddeden bir estetikle kendinden söz ettirdi. Westwood ölene dek küresel ısınmayla mücadele ederken modanın kurulu düzene karşı savaşmakta nasıl aktif bir rolü olabileceğini gösterdi.
İngiliz moda tasarımcısı Katharine Hamnett’ın da sloganlı moda akımında çok önemli bir rol oynadığını hatırlatmak gerekir. Hamnett tasarladığı mesajlı tişörtlerle modanın politik rolünü ve sözün gücünü vurgulamayı başardı.
1984 yılında, kendi tasarımı olan “58% don’t want Pershing” tişörtüyle dönemin başbakanı Margaret Thatcher’la görüştü ve Britanya topraklarında ABD füzelerinin varlığını protesto etti. Modanın farkındalık yaratıp politik tavır alabileceğini kanıtladı. Hamnett 2003 yılındaki Irak işgalinin ardından üzerinde, “Savaşı durdurun, Blair dışarı!” yazan tişörtler giyen modelleri podyuma çıkardı.
Mesajlı moda ve mitinglerdeki pankartlar
Politik bir güce sahip olmanın yanı sıra ünlü isimler tarafından da paparazzilere karşı kullanılan, mizahi bir etkisi de bulunan sloganlı tişörtler her daim bir manifesto aracı, bir protesto türü olarak varlığını sürdürmeye devam edecek. İnsanları herhangi bir haksızlık, adaletsizlik ve insan hakları ihlaline karşı düşünmeye sevk eden sloganlı tişörtlerin gerçekten anlam kazanması için kişilerin tişörtleri giymekten öte harekete geçmeleri, sloganda yazılanı uygulamaları gerekiyor tıpkı miting meydanlarında taşınan pankartların üzerindeki sloganların gerekli mecraları harekete geçirip düzeni değiştirmeye kabil olabilmeleri gibi…