KALBİNDEN DOĞURAN KADINLARA…

Editör: Özlem Girgin

Sanırım en çok anne olmanın hayalini kuruyordum, hatta sadece anne olmanın değil iki oğlumun olmasının hayalini kuruyordum hep…Ne mutlu ki 31 yaşında Osman’ı aldım kucağıma, 34 yaşındayken de Kemal’i…

Anne olmayı çok sevdim. Anne olma halimi de çok sevdim. 42 yaşıma kadar çocuklarımı, eşimi, ailemi, mesleğimi, arkadaşlarımı benim istediğim düzeyde dengeleyebildiğimi düşünüyorum. Bu dengede kendimi biraz ihmal etttiğimi yeni anladım ama bunun da zamanı şimdi diyorum sorgulamadan bundan sonrasına bakıyorum…

Ve şimdi son 10 yıldır kurmaya başladığım yeni hayalime çok kafa yoruyorum…

Hayran olduğum, beni düşündüren tüm hayat hikayeleri hep bu hayatta iz bırakanlar, başkalarının hayatlarına dokunanlar. Onların hayatını okurken, dinlerken ben de öyle olmak istiyorum ben de başkalarının hayatına dokunmak istiyorum diye hayal ediyorum.

Kariyerimin son 10 yılında başka çocuklara, kadınlara dokunabilecek projeleri hayata geçirebildim. Kimisini derneklerin, vakıfların destekleri ile başarırken kimisini kendi motivasyonumla iş arkadaşlarımın destekleri ile başarabildim. Tabi bunları eski çalıştığım şirket Oriflame’in de mümkün kılması ile hayata geçirebildim. Bazı şeylerin çok da mümkün olduğunu deneyimleyebildim…

Ve işte o dönemde kalbinin güzelliğinin yüzüne yansıdığına inandığım bir kadını keşfettim sosyal medya sayesinde… sizinle tanışmayı çok istiyorum diye mesaj attım. ‘Tamam nerede buluşalım?’ diye cevap yazdı hemen. O mesajı aldığımda ne kadar mutlu olduğumu tarif edemem… Buluştuk kısa bir kahve buluşması saatlerce süren sohbete döndü… Uzun uzun dinlediğim Sezi Kalkavan’ı daha da hayran oldum dinledikçe…bu nasıl bir kalp dedim, nasıl bir adanmışlık.

Ve çocuklarıma hep söylediğim bir sözün tam karşılığı bir kadın dedim içimden

Bazı kadınlar kabinden doğurur’

Sezi karnında değil kalbinde büyütüyor onlarca yüzlerce binlerce çocuğu… onların annesi olmayı ve onların hayatına dokunmayı seçmiş, adamış kendisini.

Gelin bu anneler gününün olduğu Mayıs ayında Sezi ilham versin bizlere …

1).Sevgili Sezi seni nasıl tanımlarken inan çok zorlandım. İzmir’in demokratik aile yapısında büyümüş, ne istediğini çok iyi bilen kendinden emin bir kadınsın. Sezi Kalkavan kimdir bize kısaca anlatır mısın?

Özlem, kendimi anlatmayı çok sevemedim. Büyüklenme gibi geliyor. Zaten ben duygumuz devler gibi şiş. Zaman böyle bir zaman. O nedenle sorulara cevap verirken galiba biraz bocalayacağım. Ne istediğimi hep bildim. Ama dünya zamanı ve rüya zamanı her zaman birbirini tutmaz ama gerçeklikler, tezatlar birbiri içinden geçerek, birlikte varlar. Kendimden eminim, bir o kadar da korkuyorum gücümün yetmeyeceklerinden…

Ben İzmir doğumluyum. Çocukluğum ilk ergenlik yıllarına kadar Bandırma’da geçti. 

Annem babam öğretmen. Ben turizm okudum önce, uzun yıllar yeme içme sektörü, sonra eğitim sektöründe çalışmaya başladım. Kendimi bildim bileli gönüllülüğe ilgi duydum. Bir şeyleri dert ettim, mesele ettim çabaladım. Dolayısıyla sivil toplumcu hayatım, iş hayatıma hep eşlik etti. Şu anda da eğitim danışmanlık alanında çalıyorum ama ana kimliğim derneğim, çocuklarım. 

2.) Ailenin yanı sıra diyorum ki belki de senin İzmir’de hayatına dokunduğun o minik çocuğun mutluluğu vesile oldu senin bugünkü sen olmana. Ne dersin?

Hayatlar yollar bir noktada kesişiyor. Kesişmeli yoksa yapayalnız. Bu ülkede sorun insanların birbirinin gözlerinin içine bakıp ben buradayım seni dinliyorum sana benden zarar gelmez dememesi…

Benim şansım olduğum üniversitenin bahçesinde tanıştığım o zaman ayakkabı boyacılığı yapan 9 yaşındaki o küçük çocuktu. 

En nefret ettiğim özelliğim böyle atanamamış filozof gibi konuşmak 🙂 ama hayatımın en büyük derslerini o ve ailesinden aldım. Yaş 18 sonra Diyarbakır, Tunceli, Şırnak. Ne güzel yerler ne güzel insanlar. Kendi sınırlı küçük dünyamdan çıkmış oldum. İyi ki de çıkmışım. 

3) Bir şeylere karşı durmak çok güzel! Evet bunu biliyoruz; kimden nefret ettiğimizi, kime kızdığımızı, neye karşı olduğumuzu.

Bunun için çokça öfke, hırs ve kızgınlık gerekiyor.

Belki neye/kime karşı durduğumuzu neyin bir parçası olmayı seçtiğimiz de önemlidir. Attığımız her adım, aldığımız her nefes, kalbimizin her atışı bizi inandığımız dünyaya yaklaştırmak için bir kaynaktır.

Cılız ömrümüzü kocaman bir hayat yapabilmek için umuda, kararlılığa ve eyleme ihtiyacımız var. Kalbimizdekini, aklımızdakini ve ellerimizin ucundakini denkledik mi tamamdır!’

Sıcacık bir fotoğrafı paylaştığın bir postunun metninde yazmışsın bu mesajı. Okurken yolculuğunun yol tarifi gibi geldi bana. Doğru yorumlamış mıyım? Nasıl karar verdin kalbinin aksiyona geçmesine? Ne zaman başladın eşinden dostundan bağışları toplayıp başkalarının hayatına dokunmaya?

Kendim üniversitedeyken başlamıştım. Okula başlaması gereken çocuklar vardI, okumak isteyen imkan bulamayan… Onlar için ufak bir burs fonu oluşturdum. Öyle öyle başladık. Sonra sosyal hizmetler, gönüllükler, okullarla projeler, milli eğitimle birlikte köy okullarında çalışmalar, sonra Afrika başladı. Gana ikinci evim. Çocuklarımla birbirimizi bulduk orada 

4)Çaresizlikler içinde çözümler üreten, imkanları zekanla zorlayan bir kadınsın sen… Belki sosyal medya da sadece çözümleri görüyoruz ama o çözüme giderken nelerin üstesinden geldiğini bilemiyoruz.  Doğuda aile içi şiddete ve istismara uğrayan çocukları okula kazandırmanın tek çözüm olmayacağını bilen, o çocukların psikolojik destek alarak travmalarını atlatmaları gerektiğini düşünen ve buna çözümler bulan bir yaklaşımın var. Lütfen bize anlatır mısın bu süreçleri, neler yaptığını?

Ben sosyal medyada acı, yokluk, çileler dilini kullanmamaya çalışıyorum. Ülkece yorgunuz bitkiniz bitmeyen gündemlerden. Ama yorgunum. O videoların fotoların arka planında benim çok parçalanmışlıklarım var tabi… etimden kopar her parçaya da değer… 

Anadolu‘da 73 öğrencimiz burs alıyor. 6 çocuğumuzun tedavisi destekliyoruz. Şiddet görmüş annelerimizin yeni hayat kurmaları için destek oluyoruz, Anadolu‘da okullara özel eğitim sınıfları kuruyoruz, Gana’da 68 çocuğumuzun olduğu bir evimiz, iki ilkokul ve bir lisemiz, orada öğretmenler, sosyal hizmetler görevlilerimizle aslında ufak ölçekli bir iş değil. Sadece ben kendi tercihimle devasa bir yapı haline getirip bağışların maaşlara biletlere dernek arabalarına giderlerime gittiği bir yapı kurmak istemedim. Her seçim bir bedel. Yorgunluklarım çok ama uzun yıllardır ve yollardır hayatımın amaçlı varoluşum bu, tecrübe ve bağlantılarımdan ve büyük olmamamdan kaynaklanan hızım var. 

4 Afrika ülkesinde de aı projeleri yapıyoruz. Tarımı, sulamayı da içeren, insanlar için bizim yaptığımız değil onlarla birlikte oluşturduğunuz projeler. 

5) Ülkemizde birçok çocuğa dokunurken bir yandan dünyanın utancı olarak tanımlayabileceğimiz Afrika’daki çocuklar, çocukların için umutsun, Neler başardınız orada?

Bilmiyorum galiba beni anneler anlayacaktır. Hep bir yetersizlik hissi. Neler başarmışım kaç çocuk kurtuldu, köyden kaç çocuk üniversiteye gidiyor, burada Anadolu’da kaç kızımızı ortaokulda bulduk şimdi öğretmen oldular atandılar, benim Gana’daki yavrular sağlıkla büyüyorlar, okula gidiyorlar beni de 1,5-2 ayda bir mutlaka görüyorlar. Bunlar başarı mı bilmiyorum ki. İnan. Başka türlüsü mümkün değildi.  Bir parçam onlar benim. Gülerek sağlıkla büyüsünler bir gelecekleri olsun. Hayalim bu. Ama bu çapta bir organizasyonda tabi hep yetersizlikler var. Elden gelenler… bir yumurtanın bile lüks olması… Dünya böyle bir yer.

Ama elimizden gelenin en iyisisiniz yapmaya devam…

umutsuz yaşamam mümkün değil benim.

İyiye tutunacağız. İyinin parçası olacağız… 

  • Afrika’daki tüm çocukların bir yana Benjin bir yana sanki değil mi? Nasıl bir var Benjin ve diğer çocuklarınla aranda?

Söze dökmem çok zor. Benji bebekti. Benji sabaha kadar benden süt emmek için çabalardı. Sabahlara kadar sarılıp uyurduk onunla. Orada 68 çocuğum var. Hepsi için canımı veririm. Gözümü kırpmam. Benji ‘ye fazla yakınlık göstererek diğer yavrularımı da üzmemeye gayret edindim hep. Bilmiyorum. Ben o yetimhaneye gönüllü gittiğimde 34 yaşındaydım şimdi 43 yaşımda oldum. Birbirimize doğduk gibi hissediyorum. Tek hissettiğim bu.

6) ‘Uzun yola çıktım ben yolun ortasında yorulman bundan’ yazıyordu bir paylaşımın satır arasında. Bu yolculukta seni en çok yoran, yorulduğunu hissettiğin anı sormak isterim sana.

Bu ara çok var Özlem.
Bu ara hiç olmadığım kadar yorgunum. Dolar krizi malum. Annesi babası olmadan büyümüş ve bizim sözlerimizle motive olup üniversite kazanmış öğrenciler var. Ben onların her ay sonu bursunu yatırmak zorundayım… 
Gana’daki 68 çocuğun yemeği, sağlığı, okulu, öğretmen maaşları bunların sorumluluğu…
Bir yerlere yanaşmadan,  kendim kalarak, kendi değerlerime yaslanarak,  ayrım yapmadan gençlere annelere çocuklara hizmet edebilmek… kutuplara gitmeden bundan beslenmeden. Çok zor…

7) Senin yolculuğunu izlerken beni en çok üzen, kızdıranın ne olduğunu da paylaşmak isterim seninle. Sana yöneltilen kendi çocuğun yok mu? Sen de doğursana soruları… İşte bu yüzdendir ki anneler gününün olduğu Mayıs ayında seninle yapmak istedim ropörtajımı. Bazı kadınların kalbinden bir kere değil yüzlerce, binlerce kere doğum yapabileceğini bizi okuyanlara bir de benim vesilemle geçirebilelim diye…

Benim üzüldüğüm bana yapılan bu yorumlar değil. Benim kendimi bildim bileli bir yolum davam vardı.  Çok kişisel çok kendime ait bir yol. Kendi çocuğumu doğurmamın bu çocuklara adanmışlığımı azaltacağını düşündüm. Kendi çocuğuma haksızlık yapmaktan korktum. 
Böyle çelişkiler… Hep var ve olacak. 

Siz kısır mısınız? 
Sizin çocuğunuz olmuyor mu? 
Yaşlanınca hiçbiri yanınızda olmayacak bu çocukların. 
Anne değilsiniz asla da olamazsınız soruları değil beni üzen 

Onları soran insanlara daha çok üzülüyorum inanın…
Düşünün ki bir anne ve başka bir kadının yolculuğunu bilmeden tanımadan sosyal medya üstünden nasıl bu yorumları yapabilir?

Ya ben çocuk sahibi olmak isteyen ama olamayan, çocuğunu kaybeden, bu yolda üzüntüler yaşayan bir kadın olsaydım? Anne değilim öyle bir iddiam asla yok. Sizlerin yaşadığı en güzel duyguları, emekleri gördükçe de içim titriyor. Annelik babalık büyük emek büyük sorumluluk… Ben kendi yolumda bu çocukları seçtim hayatımı vermek için hepsi bu. Yoksa asla öyle ben de anneyim gibi bir söylemim yok. 

Unutmadan eklemek isterim bu yaptığım şeyleri yalnız yapmıyorum ki ben… o anneler o babalar kendi çocukları kadar seviyor ki dünyanın çocuklarını destekliyorlar, paylaşıyorlar, ellerinden tutuyorlar.

Herkese minnettarım.
Bağışlar ve destekler olmadan kendi imkanlarımla bu kadar uzağa bu kadar güvenle yürüyebilir miyim?

Sosyal medyada bizi takip eden seven destekleyen herkes bu çocukların ailesi sayılır. 

Hepsinin anneler günü kutlu olsun☀️

Bu güzel ve mütevazi cevaplar için çok teşekkür ediyorum. Ben biliyorum her bir çabanın arkasındaki detaylı planları, tek seferlik olmaması için harcanan emekleri ve alınan güzel sonuçları. Emeklerine sağlık… ve elbet bu emekleri @seziland instagram hesabı üzerinden takip edip destekleyen herkesin desteğine sağlık.

Anneler günün kutlu olsun kalbinden doğuran güzel kadın…

Written By
More from Özlem Girgin
Sevdiklerinize bağlı mısınız yoksa bağımlı mı?
Duyulduğunda kulağımıza aynıymış gibi gelen iki kavram: Bağlılık / Bağımlılık. Oysa ki...
Read More
Join the Conversation

2 Comments

Leave a comment
Özlem Girgin için bir yanıt yazınCancel comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir