Hazırlayan : ‘Benim Köşem’ bölümünün yazarı Özlem Girgin
Bir podcast de duyduğum şu soru çok hoşuma gitmişti… Keyifle dinlediğim Evrim Kuran 3+3 sohbetlerinden birindeydi. Soru şöyleydi: ‘Bu dünyada kendini ev sahibi gibi mi görüyorsun misafir gibi mi?’ Ben bugün bu soruya ‘Dünya Çevre Günü’ kapsamında bakıp düşünmek istiyorum. Dünyanın bize sunduğu güzellikleri, kaynakları tüketirken ev sahibi gibi mi davranıyoruz yoksa misafir gibi mi düşünelim istiyorum… O kadar hızlı tüketiyoruz ki ve o kadar düşünmüyoruz ki tükettiklerimizle sebep olduklarımızı bu sebeple biraz duralım ve farkına varalım.
Beni yakından tanıyanlar bilir. Çöpümü ayırırım, yemek mi kaldı atamam, sokaktaki canlılara veririm, kıyafetler mi eskidi tek tek ayırırım eşe dosta dağıtırım, belediye kutularına ya da markaların geri dönüşüm kutularına atacaklarım da ayrıdır. Hiç üşenmem. Hatta pandemide kağıt toplayıcıların sayısının artması sebebiyle topladıkları kağıt başına aldıkları paranın azaldığını duymuştum, o yüzden cam şişeleri, plastikleri, kağıtları ayrı poşetlerde çöpün yanına koymaya başlamıştım, aldılar diye devamlı kontrol edip de duruyordum. Delilik mi belki evet, içim böyle daha mı rahat ediyor, kesinlikle evet…
İşte bu farkındalık gününde sosyal medya paylaşımları ile bana ve birçok kişiye alışkanlıkları ile ilham veren, yol gösteren sevgili Gamze Biran ile sohbet edelim istedim… Dünya çevre gününde ondan daha iyi bir ilham perisi bulamazdık.
Sevgili Gamze öncelikle sana teşekkür etmek istiyorum. Paylaşımlarındaki faydalı yönlendirmelerin için… Sadece tüketmeye odaklı paylaşımlara alışık olduğumuz bu platformu bu kadar naif kullanıyor olman çok kıymetli. Bize biraz kendini anlatır mısın?
Özlem merhaba, çok teşekkürler yaptıkların şahane, az ya da çok hepimizin elimizden geleni yapması gerektiğini düşünüyorum.
1988 doğumluyum, İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme mühendisliği mezunuyum. Okul yıllarında blog yazarak başladı serüvenim, o zamanlar daha çok moda, seyahat ve lifestyle üzerineydi ama adına sürdürülebilirlik demesem bile çevre bilinci hep hayatımdaydı. Kıyafetlerimi keser biçer, do-it-yourself projeleri yapardım ya da annemin dolabından bulduklarımla moda çekimleri gerçekleştirirdim. Evde atıkları biriktirir o zaman her köşe başında olmayan atık kutularının peşine düşerdim, indirimde zamansız alışveriş tüyolar verirdim gibi… Tabi o zamanlar blog yazılarımının bana bir kariyer getireceğinden habersizdim. Mezun olduktan sonra sektörün en iyi moda markalarında tecrübelerim oldu sonrasında freelance devam etmeye karar verdim.
Moda içerikleri paylaşırken dönüm noktan ne oldu da sürdürebilirlik konusuna odaklanmaya karar verdin?
Moda ve sosyal medya birleşince doyumsuz kişilikler yarattık. Takipçi her gün farklı bir kıyafet görmek istiyor ya da aynı şeyi sürekli giydiğinde üstüne mi yapıştı neden sürekli aynı şeyleri giyiyorsun yorumlarıyla karşılaşmışsınızdır belki. Ya da sırf instagram fotoğraflarında güzel gözüküyor diye alınan parçalar, link vermek için bir kez giyilen ürünler bir tarafta da devasa çöllere atılan tonlarca atık kıyafetler vs. Kendimi çok yabancılaşmış ve bu dünyaya ait değilmişim gibi hissetmeye başladım. Tabi moda sektörünün içinde olmanın, sürekli değişen trendlerin peşinde koşmanın, herkes yazı yaşarken kış koleksiyonlarına geçip bazı şeyleri çabuk tüketmenin beni çok yorduğunu ve sadeleşmek istediğime karar verdim. En büyük dönüm noktam pandemide dolaplar dolusu giyilemeyen kıyafetler, ve en önemli olan tek şeyin sağlık ve alarm veren dünyamız olduğunu çok daha iyi anladım.
Paylaşımların sadece kendi yaşamından alıntılar yapmıyor, alışkanlıklarını aktarmıyorsun aynı zamanda bilinçlendiriyor, bilgi veriyorsun. Merak ediyorum nasıl geri dönüş alıyorsun takipçilerinden?
Ben de her gün yeni bir şey keşfediyorum ve hayatımda uygulamaya başlıyorum. Neden, nasıl yaptığımı da anlatıyorum, yeni markalarla da tanıştırıyorum ya da dünyadan örnekler veriyorum, bilgilendiriyorum. Ve farkettiğim en önemli şey aslında takipçilerimin çoğu sürdürülebilir yaşam için bir şeyler yapmak istiyor ama nereden başlayacağını bilemiyor dolayısıyla paylaştığım aslında küçük adımlar gibi görünen her şeyin bir karşılık bulduğunu, denendiğini görmek beni çok mutlu ediyor.
Seni en çok motive eden, doğru yoldasın devam Gamze dedirten şey ne?
Her gün mesaj kutuma düşen uygulanmış sürdürülebilir alışkanlık fotoğrafları… Kimisi muz kabuklarını suya koymuş, kimisi buzdolabında bez torbalara geçmiş, kimisi su şişesini, termosunu yanında taşıyor… İlham almak değil, ilham vermek istiyorum, bunun da hayata geçtiğini görmek benim en büyük motivasyonum. Birlikte bir şeyleri değiştirebileceğimizi biliyorum.
Mutfaktan, atıklara, seyahatten bakıma kadar birçok konuda nasıl daha bilinçli olabiliriz, nasıl geri dönüştürürüz, nasıl az tüketiriz şahane anlatıyorsun. Ama kilit sorum şu hem az tüketip hem de bu kadar bakımlı hoş olabileceğimizi görüyoruz sende. Alırken neye dikkat ediyorsun?
Aslında kullandığımız ürünlerin ne kadarına gerçekten ihtiyacımız var onun sorgulamalıyız. Annemin aynasının önünde iki kremi olurdu, evdeki malzemelerle kendi reçetelerini yapardı ve hala harika görünüyor. Evet hava değişti, su değişti, yediklerimizin besin değerleri bile değişti artık daha fazla ürün kullanmaya ihtiyacımız var ama sandığımız kadar da değil. Öncelikle elinizde olan ürünleri kullanın bitirin, sonra kimsenin önerisiyle değil kendinize iyi gelen ürünleri bulun. Bunu yaparken de yerel ve doğal ürün, doğa dostu ambalaj, vegan ve hayvan deneyi yapmayan marka olması gibi birçok özelliğe dikkat edin.
Son günlerde birçok markanın gündeminde sürdürebilirlik söz konusu. Peki sence söylediği gibi yürütülen sürdürülebilir stratejilerin gerçek olup olmadığını nasıl anlarız?
Sürdürülebilirlik kelimesi ilk olarak 1983 yılında Birleşmiş Milletler konferansında hayatımıza giriyor ama neredeyse son 3 senedir bu kelimeyi duymadığımız marka ya da reklam kampanyası kalmadı. Bir taraftan bu kadar sürdürülebilirlik konuşulması çok güzel bir taraftan da gerçekten sürdürülebilir mi konusu akıllara geliyor. Burada da markaların greenwashing kampanyalarına dikkat etmek gerekiyor. Sadece trend diye sürdürülebilir ya da doğa dostu görünmek yeterli değil. Ürünleri sorgulayalım, içerikleri okuyalım, söylediği söylemlerin ne kadar arkasında, verileri istatistikleri var mı, sertifikalarını almış mı gibi… Bize de bu konuda oldukça iş düşüyor.
Peki sen nasıl hissediyorsun kendini bu dünyada misafir misin? Ev sahibi mi?
Bu soru çok hoşuma gitti, daha önce hiç düşünmemiştim. Hem yarın gidecek bir misafir gibi hem de evini çok seven bir ev sahibi gibi hissediyorum…