Kilometrelerce uzanan kıyı şeridi, ironik mimarisi, Arap ve İspanyol kültürünün sentezi, gastronomik lezzetleri ve tutkulu flamenko dansıyla nam salmış Endülüs’de bir gezintiye çıkıyoruz.
Endülüs zengin bir mimari çeşitliliğine ve tarihi mirasa ev sahipliği yapıyor. Granada’daki El Hamra’dan, Picasso’nun doğduğu Malaga’ya, Sevilla’daki Alcazar Sarayı ve portakal çiçeği bahçelerine, Marbella’da ki popüler tatil beldelerine kadar büyüleyici bir bölge…
Seyahatinize başlamadan önce planlamanız gereken en önemli kısım kalış süreniz, hangi rotayı çizeceğiniz ve bu sırada otel ve ulaşım olarak ne istediğiniz. Bizim ailenin seyahat planlaması kısa sürer. Eşim uçak ve oteli üstlenirken, gezilecek yerler ve ülke içi seyahat benim programımdadır.
Endülüs’ü gezmek için en ideal programdansa bizim kendimize uygun bulup yaptığımız programı anlatmak istiyorum size. Biz rotamızı Malaga, Ronda, Sevilla, Granada, Malaga/Marbella olarak oluşturduk.
Picasso’nun Kenti Malaga
Malaga, Endülüs’ün Sevilla’dan sonraki ikinci büyük kenti ve Sürreal ve Kübik sanat akımlarının öncüsü ünlü ressam Pablo Picasso’nun da doğum yeri. Picasso’yu tanımak, küçük yaşlardan olgunluk dönemine, Mavi dönem diye adlandırdığı hüzün ve melankoli içeren eserlerinin hepsine tanıklık etmek için Picasso müzesini listenize mutlaka ekleyin. Sanat severlerin diğer dikkatini çekecek olan bir yapı da Pompidou merkezinde çok renkli bir cam küpün içinde yer alan etkileyici bir sanat seçkisi. Sol tarafınıza palmiyeler arasında kumsal şeridini, sağınıza görkemli Malaga kalesini alarak tarihi meydana yürüyüp tüm görkemi ile Katedrali ve kiliseyi gezip katedralin gölgesinde kahve molası verebilirsiniz.
Malaga Katedrali ve içinde Rönesans mimarisinin esintilerini bulacağınız Roma Katolik kilisesinin ardından, Gibralfaro dağlarının eteklerinde konumlanmış Alcazaba kalesine çıkıp Malaga’yı tüm güzelliği ile kuş bakışı seyredebilirsiniz. Kısa bir yürüyüşle Fransa’nın Côte d’Azur bölgesini andıran sahil şeridi Costa del Sol’a geldiğinizde çok keyif alacağınızı söylemeliyim. Bizim zamanımız yetişmedi ama Caminito del Rey’de El Chorro duvarlarına bağlanmış asma geçitte yürüyüş de tavsiyelerim arasında.
İspanya denince akla ilk önce sanat, futbol ve tabii ki siesta gelir. Peki ya meşhur tapasları? Deniz ürünlerinin çeşitliliği ve lezzeti bambaşka Endülüs’te. Fırında istiridye dolmasından (Almejas al Horno), kızarmış yeşil biberlere (Pimientos del Patron), karidesten kalamara, İspanyolların çok sevdiği Paella’dan patates bravas’a her şeyi deneyin ve sonra Siesta yapın.
Nefes kesen Ronda
Ertesi gün kaldığımız yerden yolumuza devam etmek için Malaga şehir merkezinden ayrılıp Malaga sınırında ki Pueblos Blancos yani beyaz köy olarak geçen bir dağ kasabası Ronda’ya geçiyoruz. Bu küçük yerleşim yeri 120 metre derinliğindeki bir geçidin üzerinde kurulmuş. Puento Nuevo köprüsü, Ronda’nın en ünlü simgelerinden ve en çok fotoğraf çekilen yerlerinden biri. El Tajo geçidi ise kenti eski yerleşim yerinden ayırırken inanılmaz bir görselliğe gebe. Burası günübirlik gezilebilecek küçük bir bölge olduğu için konaklamadan yolunuza devam edebilirsiniz.
Flamenko’nun evi Sevilla
Sevilla, Endülüsün en büyük kenti. Tutkulu ve ateşli flamenko dansının da doğduğu yer. Büyüleyici tarihi, portakal çiçeği kokusuyla harmanlanmış sokakları ile capcanlı, neşe dolu bir şehir. Özellikle bahar aylarında festival zamanı giderseniz iki önemli etkinlik var. Biri, Semana Santa (kutsal hafta). Mesih’in son günlerini, kukuletalı tövbekarları ve gece alaylarını izlemek çok keyifli. Bunun ardından, en canlı, en renkli yerel kıyafetlerle halkı sokaklarda göreceğiniz, şafağa kadar içki içip dans edeceğiniz bir haftalık muhteşem bir festival başlar: Ferit de Abril. Eğer denk gelirseniz bu güzel eğlenceye mutlaka katılın.
Bu renkli sokakların eğlencesi bir yana her adımda tarihe şahitlik etmek isterseniz ilk görmeniz gereken yer Alcazar Sarayı. Tarihte bilinen adıyla Qasr al-Muriq. Bölgede o dönem hakim olan Emevi Devleti tarafından inşa edilen ve İspanya’nın bu döneme son vermesinin ardından kraliyet sarayına dönüştürülen muhteşem bir yapı. Mağribi mimari akımının en önemli temsilcilerinden bir olarak kabul edilen bu saray günümüzde de aktif olarak İspanya Krallığı tarafından kullanılmakta ve UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer almakta. Bakireler Avlusu, hamamları, Vega Inclan Bahçesi, çeşme ve yürüyüş yolları, Jardin Ingles (İngiliz Bahçeleri) ve Alçı Bahçesi, sarayın en görkemli kısımları.
Mutlaka görmeniz gereken diğer bir tarihi yapı ise Sevilla Katedrali (Azize Meryem). Dünyanın en büyük Gotik kilisesi ve en büyük üçüncü kilisesi olan bu katedralin inşaatı tamamlanıncaya kadar dünyanın en büyük katedrali yaklaşık 1000 yıl boyunca Bizans kilisesi olan Ayasofya idi. Hemen yanında yer alan Giralda çan kulesi ise katedralin yerini aldığı camiden günümüze ulaşabilen tek bölüm. Manzarayı seyretmek için buraya çıkabilir, Kristof Kolomb’nun mezarını bu katedralin içinde görebilirsiniz.
Iber-Amerika sergisi için eski kolonilerle barışı simgelemek adına kurulan Maria Luisa parkı bize önerilen bir diğer nokta. Plaza de Espana’nın öne çıkan özelliği ise tüm İspanyol eyaletlerini temsil eden Endülüs çinileri. Venedik tarzı kanalı ve faytonlarla tur atabileceğiniz geniş bir alana yayılmış bir gezi parkuru gibi düşünebilirsiniz.
Sevilla’nın tüm sokakları neşeli, melodik ve ruhu olan yerler. Bunlar içinde görülmeye değer eski Yahudi mahallesi Santa Cruz’a da mutlaka girin. Toledo’dan sonra İspanya’nın en büyük ikinci Yahudi cemaati olduğu da notlar arasında. Bu sokaklar, birbirine yaslanmış, eskiyi fısıldayan binalar, bir zamanlar toleransın, barışın ve 3 dinin bir arada nasıl huzur içinde yaşandığını sergiliyor adeta. Sevilla kesinlikle 2-3 gün kalışı hakeden bir şehir, planlarken bunu göz önünde bulundurun lütfen.
İhtişamlı Granada
Endülüsün 8 vilayetinden biri olan Granada, İber yarımadası ve Avrupa’daki diğer yerlerden çok daha uzun, 700 yıldan fazla bir süre, İslami yönetim altında kalmış bir kent. Sakin İslam mimarisi, baharat kokuları yayılan sokakları, kiliseleri, eski tarz tapas barları, Arap mahalleleri Allbaicin (San Cristobal tepesi, Sacromonte, Elvira ve El Hamra arasındaki alan) ve beyaz taş evleri ile cesur ve çekici bir şehir. Kitaplarda bulamayacağınız bir deneyim olduğunu söylemeliyim. Tarihe ellerinizle dokunup, dar sokaklarında kaybolun.
El Hamra, Arapça’da ‘kırmızı kale’ anlamına gelen eski bir saray. İslami Altın Çağ’ın hayatta kalan tek Palatine şehri ve Batı Avrupa’daki son İslam krallığı olan Nasris Hanedanlığı’nın bir kalıntısı. El Hamra Albaicin ve Generalife Bahçesi ile UNESCO Dünya Mirası alanı. Burada Endülüs tarihine ellerimizle dokunduktan sonra yorgun ama oldukça mutlu bir şekilde Malaga’ya geri dönmek için yola koyuluyoruz. Yolda, otele gitmek yerine yazlık bir yerleşim yeri olan Marbella’da öğlen yemeği için kısa bir mola veriyoruz.
Tatil Beldesi Marbella
Marbella zamanında Arap krallarının yazlıklarının olduğu 27 km’lik sahil şeridine sahip popüler bir tatil beldesi. Lüks villaların, Golf Valley diye bilinen Nueva Andalucia ve Sierra Blanca semtleri, prestijli gece klüplerinin ve sahil mülklerinin bulunduğu Golden Mile, lüks butikler ve yatların bulunduğu Puerto Bonus yat limanı gezilmeye değer yerlerden. Chiringuito Puente Romano’da nefis deniz ürünleri ve göz alıcı manzara eşliğinde keyifli bir öğle yemeği yemenizi öneririm.
Zeynep Aslı CANLIEL
Gerçekten mükemmel bir yazı olmuş