Şimdi Siesta Zamanı!

Uzun yaz günleri, dalga sesleri, günbatımına eşlik eden sohbetler, denize bakan bir balkonda tadı damağımızda kalan güzel yemekler, buz gibi bir şarap, zamansızlık ve tembellik… Tembelliğin ve en çok da yaz mevsiminin, Ağustos ayının alameti farikası olarak bilinen ve sanki en çok da tatilde olduğumuz dönemlerde hatırlayıp ihtiyaç duyduğumuz, deniz sonrası şezlonglarımıza kıvrılıp içinde kaybolduğumuz öğle uykusu, namı diğer siestanın; hem ruhumuz, hem de fizyolojimiz için birçok faydası var. Üstelik yaz-kış gerekli!

Ünlü Hollandalı ressam Vincent van Gogh’un 1880’lü yılların sonunda Fransa’nın bir akıl hastanesindeyken resmettiği “La Meridienne” (diğer ismiyle La Sieste) tablosunda; çalışmaktan bitap düşmüş ve kısa bir mola vermek isteyerek öğle uykusuna dalan, siesta yapan iki köylüyü görüyoruz. Resim bizde; ayakkabılarını çıkarmış bu iki köylünün günlük sıkıntılardan arınmış rahat bir uyku çektikleri hissiyatı uyandırıyor. Resmin de anlattığı üzere siesta yıllardır varolan, ihtiyaç duyulan kısa bir öğle molası ve üstelik sadece yaz aylarına mahsus değil! Ama nedense adeta yazın sonlanmak üzere olduğunu hatırlatan ve genelde en çok tembellik yapmak istediğimiz zaman dilimi olan Ağustos’la özdeşleştiriliyor. Belki de elimizden kayıp giden yaz mevsiminin nostaljisiyle ilgili bu durum…

Temeli Antik döneme uzanan, İspanya ve Latin Amerika kültürleriyle özdeşleştirilen siesta, Latincede altıncı saat anlamına gelen “sexta” kelimesinden türemiş olup öğlen saat 12.00’ye tekabül eden günün altıncı saatini anlatıyor. Antik Roma’da günün en sıcak zamanına denk gelen bu saatlerde enerji depolamak için kısa bir uykuya yatılırdı. Daha sonra bu alışkanlık Akdeniz ve Latin Amerika ülkelerine yayıldı.
Özellikle yaz sıcaklarında artan enerji yoksunluğu ve mayışmayla birlikte öğle yemeği sonrası üzerimize tatlı bir yorgunluk çöker, gözlerimiz kapanmaya başlar ve hemen orada, bulunduğumuz yerde kafamızı bir yerlere yaslayıp küçük bir “şekerleme” yapmak, kendimizi siestanın o kısa da olsa çok zevkli boşluğuna bırakmak isteriz.

Tüm dünyada artan stres, hızlı ve yoğun hayatın getirdiği çeşitli sıkıntılar, ekonomik ve sosyal krizler insanların gece uykusunu olumsuz yönde etkiliyor. Düzensiz ve az uykunun uzun dönemde Alzheimer, obezite, kalp hastalıkları ve depresyon gibi çeşitli hastalıklara davetiye çıkardığını bilmeyen yok. Temelde kısa bir öğle uykusu anlamına gelen siestayı gece uykularını kompanse etmek için kullanmak pek doğru değil.

“Sauves par la sieste, petits sommes et grandes victoires sur la dette de sommeil” (Siesta tarafından kurtarılanlar şeklinde Türkçeye çevirebiliriz) kitabında Brice Faraut, siestanın mutluluk getirmediğini ama mutluluğa katkı sağladığını anlatıyor. Siestanın gece uykusunun yerine asla geçemeyeceğine ama onu destekleyebileceğine parmak basıyor. Faraut, gece gelen uykusuzlukla zarar görmüş fiziksel ve bilişsel becerilerin siestayla kuvvetlenebileceğini vurguluyor.

Ve şöyle devam ediyor: “Siesta sanılanın aksine tembelliğin işareti değil aksine daha aktif, daha sağlıklı ve yaratıcı bir hayatın anahtarıdır!”

Siesta, Latincede altıncı saat anlamına gelen “sexta” kelimesinden türemiş olup öğlen saat 12.00’ye tekabül eden günün altıncı saatini anlatıyor.

Siestanın uzunluğu ve faydaları hakkında

  •  “Park siestası” olarak da adlandırılan 20 ya da 30 dakikalık kısa siestalarda hafif bir uykuya dalarken sonrasında kendinizi çok daha canlı hissedecek, işinize çok daha iyi konsantre olacaksınız. Üstelik bu tarz hafif uykulardan sonra uyanıp gündelik hayata dönmek daha kolay.
  • Kısa siestalar sabah erken kalkıp geç yatanlar, bir günü çok uzun yaşayanlar için ideal.
  • Bir ya da bir buçuk saate uzanan, derin uykuya daldığınız uzun siestalar motor becerilerin ve hafızanın kuvvetlenmesi için çok faydalı. Pijamalarınızı giyip gerçek bir yatakta yatmanızın önerildiği uzun siestaların gece kaybettiğiniz üç saatlik bir uykuya tekabül ettiğinin altını çizelim.
  • Gece uyumakta zorluk çekmek istemiyorsanız siesta için 12.00 ile 16.00 saat aralığını seçin! Ayrıca siestayı günün hep aynı saatlerinde yapın.
  • Derin uykuya geçmemek için yarı aydınlık alanları tercih edin.
Paul Gauguin’in “The Siesta” isimli eseri The Metropolitan Museum of Art’ta sergileniyor.

Siestanın Felsefesi
Çalışma hayatının insanlara kendi zamanlarını kullanma konusunda baskı uyguladığı günümüzde, Fransız filozof Thierry Paquot  “L’art de la sieste” (Siesta sanatı) kitabında toplumu zaman diktatörlüğüne karşı ayaklanmaya, siesta yaparak kendine ait zamanı istediği gibi kullanma hakkını sahiplenmeye çağırıyor.
Amerikalı şair Tricia Hersey ise “Rest is Resistence” (Dinlenmek mücadele etmektir) isimli kitabında siestanın lüks değil, bir hak olduğunu savunuyor, hem ruha, hem de vücuda çok iyi gelen en az 20 dakikalık siestaların kapitalist sisteme bir başkaldırı sayılabileceğini vurguluyor.

Written By
More from Selin Milosyan
İstanbul’un En Keyifli Havuzları
Yaz başladı ve şehirde de en hızlı haliyle devam ediyor! İstanbul’un en...
Read More
Leave a comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir