Raw beslenme doğanın bizlere sunduğu besinleri en saf haliyle, en az işlemden geçirerek tüketmek anlamına geliyor . Böylece hala canlılığını koruyan, vitamin mineral kayıpları en aza indirilmiş ürünlerle besleniyorsunuz. Bu beslenme tipi yüzyıllar öncesinin beslenme alışkanlıklarına çok benziyor. Ateş bulunmadan önceki insanların beslenme tipi gibi. Tabi küçük farklılıklar var.
Bu beslenme tipinde neleri nasıl tüketiyorsunuz hemen anlatayım.
- Sebze ve meyveleri çiğ halde dilediğiniz gibi tüketebiliyorsunuz. Kurutma yöntemiyle 45 derecenin altında fırınlanmış sebze ve meyveler de buna dahil. Bu fırınlar kurutma mantığında çalışıyor böylece uygun unlar ile ekmek, kraker yapmak da mümkün.
- Benim en merak ettiğim konulardan biri kurubaklagiller olmuştu. Onları tüketiyorlar ancak pişirme olmadığı için filizlendirerek yediklerinin içine koyuyorlar.
- Yağlı tohumlar, kuru yemişler bu beslenme tipi için çok faydalı yağ kaynakları.
- İnek sütü, koyun sütü gibi hayvansal sütler pastörizasyon işlemi gerektirdiği için bu beslenme sisteminde yasaklılar grubunda. Peynir, tereyağı, yoğurdu da aynı nedenden dolayı tüketmiyorlar. Hindistan cevizi sütü, soya sütü, badem sütü gibi bitkisel kaynaklı sütler tercih ediyorlar.
- Özellikle veganların çok tükettiği bir soya ürünü olan tofu (tofu peyniri diye geçer) vazgeçilmezler arasında. Bitkisel kaynaklı yağları da soğuk sıkım olarak tercih ediyorlar.
- Rafine şeker, alkol, kafein kesinlikle kullanmıyorlar.
- Et konusu biraz karmaşık. Bu konuda farklı fikirler benimseyenler var. Bazıları ölü hiçbir organizmayı tüketmeyi uygun bulmadığı için hiç et yemiyor. Bazıları carpaccio etleri (çiğ olarak ince ince kesilerek, yapılır) tüketiyor, bazıları ise sadece balık eti tüketiyor. Bazıları ise etleri tuz, limon ve zeytinyağında marine ederek tüketiyor.
- Arılardan elde ürünlerde de bir belirsizlik var. Bazıları bal, polen gibi ürünleri hiç tüketmiyor, bazıları tüketiyor.
- Bu beslenme tipinde un da kullanılmıyor, bu nedenle ekmek ve hamur işleri de yok. Ama bunun yerine badem unu, keten tohumu unu gibi unlardan ekmekler, atıştırmalıklar yapıyorlar.
Peki ne kadar doğru?
Bir uzman görüşü olarak benim fikrimi soracak olursanız, güzel bir beslenme yaklaşımı ancak avantajları ve dezavantajları var.
Her ürün olabildiğince doğal, katkısız şekilde yapıldığı için, yüksek ısıya maruz kalmadığı için, sebze ve meyveler besin değerlerini minimum kaybettiği için toksin yük oluşumu az, ve vücutta uzaklaştırması da hızlı oluyor.
Vücudu toksinlerden arındırmak, detoks ve anti-oksidasyonu arttırmak için haftada 1 – 2 birbirinden uzak günlerde (örneğin Pazar – Çarşamba) uygulanabilir.
Dezavantaj olarak düşündüğüm kısım ise bu beslenme tipinde tüketilen ürünlerin çoğu karbonhidrat ve yağ formunda. Hayvansal kaynaklı protein içeren ürünler yok denecek kadar az, tüketilenler de pişirme ile oluşan denatürasyona uğramadığı için sindirimi zor, biyo yararlanımı düşük. Dolayısıyla çiğ etle aldığınız proteini vücudun kullanabilmesi, pişmişe göre çok daha zor. Bu beslenme tipi uzun süreli uygulanırsa protein açığı yaratabilir.
ÖNERİ: Buradan raw food beslenen, bu tip besinler üretenlere küçük bir önerim olacak. Yumurtayı püskürtme ve kurutma yöntemiyle kullanabilirsiniz. Yumurta tozu yani. Böylelikle pişmeyecek ufalanacak ve kuruyacak. Bu hem pişme yasasına aykırı değil, hem pastörizasyon gibi bir işlem gerektirmiyor, hemde örnek protein olduğu için protein açığınızı kapatacak. Tadı nötr olduğu için atıştırmalıkların içinde anlaşılmayacak bile.