Berrak Koyuncu Demirci: Kitabıyla Umut Veriyor

Mimar eşini pandemide, yaptığı bir evi kontrol etmek için gittiği Bodrum dönüşü geçirdiği trafik kazasında kaybeden Berrak Koyuncu Demirci, o günden itibaren sosyal medyada paylaştığı acısını, isyanını, öfkesini ve yalnızlığını kısaca tüm duygularını bir kitap haline getirmeye karar veriyor ve böylece “Bir Varmış Hep Varmış” doğuyor. Küçük kızı Maya’yla hayata tutunmaya, yasının üstesinden gelmeye çalışırken yazmak, hislerini kelimelere dökmek ona iyi geliyor, yazdıkça hafifliyor; hem Cem’le yakınlaşıyor, ona bir nevi içini döküyor, hem de kendisiyle aynı acıyı yaşayanlara umut veriyor, isyan etmek dışında başka bir çıkış yolu olduğunu da öğreniyor. “Bir Varmış Hep Varmış” kitabı, evet çok acı bir olaydan, Berrak’ın eşinin kaybından doğan ama aynı zamanda Berrak’ın kelimelerinden taşan sevgiyle Cem’i yaşatan ve hatırasını sonsuz kılan, umudun ve yeniden varoluşun hikayesini anlatan bir kitap. Berrak Koyuncu Demirci’yle ona devam etme gücü veren kitabını ve dünden bugüne yaşadıklarını konuştuk.

Sevgili Berrak öncelikle bu kitabı oluşturma fikri nasıl doğdu ve yeşerdi? Sosyal medyada kaleme aldıklarınızı nasıl kitaba dönüştürdünüz?

Cem’i pandemide kaybettim, çok yalnızlaştırıldığımız bir dönemdi ve dolayısıyla acımı hep tek başıma yaşamak zorunda kaldım. Kimseyle görüşemedim, zaten açıkçası kimseyi ne görecek, ne de konuşacak durumdaydım. İnsanlar doğal olarak benden haber almak istiyorlardı.  Olaydan üç-dört gün sonra Instagram’a bir yazı yazdım ve bunun üstüne gelen mesajlardan güç aldığımı hissettim. Ve her gün yazamasam da Instagram’ı günlük gibi kullanmayı başladım. Yaşadıklarımı yazdıkça ve benimle aynı durumda olan bir sürü insan bana DM’den ulaşıp yalnız olmadığımı hatırlattıkça yazmanın iyi geldiğini ve acımı paylaştıkça daha iyi hissettiğimi gördüm. Ayrıca Cem’le çok yakın olan bir aile dostum kurduğu bir bağlantıda Cem’in ona “Berrak kitap yazsın” dediğini söyleyince başladım yazmaya.  

Kitabınızın adı “Bir Varmış Hep Varmış”. Hep var olan nedir sizce?

Tek kelimeyle sevgi.

Acınızı kelimelere dökmek aslında o acıyı yeniden yaşamak demek. Yazmanın nasıl bir etkisi oldu psikolojinizde?

Aslında ben oturup sıfırdan bir kitap yazmadığım için sürecim farklıydı ama sosyal medyada bir günlük yazar gibi paylaştığım tüm yazıları yeniden okuyup geriye gitmek, aralarından elemek ve yeni yazılar eklemek beni epey zorladı. Bazen iki, üç ay ara verip hiçbir şey yazmadığım dönemler oldu. Ama yas süreci boyunca ne yaşayacağımızı anlatan herhangi bir kitap olmadığı ve bu kitapla aslında çok fazla insana faydamın dokunacağına inandığım için güçlenip yazmaya devam ettim.

Yazma yolculuğunuzda neler keşfettiniz hem kendinizle, hem de Cemle ilgili?

Bu kitap dışında sadece kızıma özel üç adet bastırdığım, içinde Cem’le ilgili yazıların olduğu 600 sayfalık bir başka kitap daha var. O kitapta Cem hakkında yazılanları okudukça Cem’in bilmediğim bir sürü farklı yönü olduğunu keşfettim. Bunlar beni bir yandan çok memnun etse de bir yandan da çok üzmüştü. Yedi yıllık birlikteliğimiz boyunca hiç bilmediğim ve öğrenemediğim bazı yönlerini bilmek, okumak, çocukluğunda yaşadıklarını okumak ve üstünde taşıdığı onca yükü algılamak duygusal olarak epey yıpratmıştı beni.

Ayrıca uzun zamandır ilk defa başladığım bir şeyi yarıda bırakmadan yapabilme gücünü kendimde bulmam, içimdeki yazarlık duygusunun ortaya çıkması, duygularımla nasıl baş ettiğimi, nereden nereye geldiğimi görmek de benim için gurur vericiydi.

Onunla iletişime geçiyor musunuz hâlâ?

Eskisi kadar olmasa da özellikle mezarına gittiğim zaman evet geçiyorum ama iletişim dışında ne zaman bir soru sorsam farklı şekilde ya o an arabada çalan bir şarkıyla ya önüme düşen bir tüyle ya da yanımdan geçen arabanın plakasının CEM olmasıyla ve bunun gibi bir sürü şekilde mesajlarını alıyorum.

Yas sürecinde bir de annelik yaptınız. Nasıl oldu her şeyi Mayaya anlatmak ve şu anda Maya neler hissediyor babasıyla ilgili, ona neler anlatıyorsunuz?
Maya kaza olduğunda henüz üç buçuk yaşındaydı ve ölüm kelimesinin ne demek olduğunu bilmiyordu. Pedagog tavsiyesiyle lafı dolandırmadan “öldü” kelimesini kullanarak ona gerçekleri apaçık anlattım.  İlk başta “Baba Bodrum’a gitmişti ya dönüşte bir kaza geçirmiş ve doktorlar onu iyileştirmeye çalışıyor” dedim. 15 dakika sonra da kucağıma alıp “Doktorlar babayı iyileştiremedi, baba öldü” diyerek ağlamaya başladım. Tabii ölüm kelimesinin ne demek olduğunu bilmediği için başta anlamadı söylediklerimi ama ben ağlayınca kötü bir şey olduğunu anladı ve bana sarılıp “Ama ben babayı çok özledim” dedi. Ben de “Baba öldü, biz artık onu hiç göremeyeceğiz, onunla hiç konuşamayacağız ama o hep kalbimizde olacak” sözleriyle ona durumu anlatmaya çalıştım. Uzun bir müddet babanın geri geleceğini sandı, ancak altı-yedi ay sonra babanın artık geri gelmeyeceğini anladı. Tabii ki çok zor bir dönemdi, halen de öyle. Şimdi artık ölümün ne demek olduğunu çok iyi biliyor ama bu defa da özlem var çokça. Bir de ilk başlarda babasıyla ilgili tüm anılarını hatırlıyordu ama yaşı itibariyle büyüdükçe maalesef çoğu şeyi unutmaya başladı ve şimdi bunun üzüntüsünü yaşıyor. Ben de elimden geldiğince o istedikçe fotoğraflardan ve videolardan babasıyla ilgili anıları paylaşıp yaşananları taze tutmaya çalışıyorum.

“Kaza sonrası yasın evrelerinden biri olan korkunç bir öfke hissim vardı Cem’e karşı. Kaza öncesi Bodrum’a gitmesini hiç istememiştim, o yüzden uzun bir müddet kızdım ona ‘Beni dinlemedin, gittin ve al işte öldün’ diye. Öfke akabinde hemen suçluluk duygusuna dönüyordu. Ne zaman ki kabullenişe geçtim işte o zaman tüm bu negatif duygular yerini saf bir sevgiye bıraktı.
Bugün tabii ki sevgim hâlâbüyük bir özlem ve hasretle aynı yoğunlukta devam ediyor. Sonuçta kızımın gözlerine bakmam yeterli Cem’i görebilmek için…”
 

Bazen düşünüyor musunuz Cem ölmeseydi ben, biz şu sıralar ne yapıyor olurduk” diye?
Evet çok düşünüyorum. Özellikle Maya’yla ilgili bir karar almam gerektiğinde ya da farklı bir yere gittiğimizde, bir şey yediğimizde, hastalandığımızda hep düşünüyorum “Cem olsaydı, baba olsaydı ne yapardık, nasıl olurdu her şey” diye ama bazen böyle düşünmek iyi gelmiyor çünkü içinden çıkamıyorum ve bu düşünceler beni motive etmek yerine daha kötü yapıyor.

İsyan etmediniz mi hiç ve isyan ettiğiniz durumlarda bu acının üstesinden nasıl geldiniz?
Etmez olur muyum, hem de nasıl çok ettim, halen de ediyorum. Hele ilk başlarda isyan etmekten başka bir şey yapamıyordum. Ama ne zaman ki bu isyanların, haykırışların bana kötü geldiğini ve beni hasta ettiğini, eğer bu şekilde devam edersem işin içinden çıkamayacağımı çünkü sonucun hep aynı olduğunu ve ölenin geri gelmeyeceğini idrak ettim, işte o zaman karanlık tarafta kalmamayı öğrenmeyi seçtim. Ama bu demek değil ki acının üstesinden geldim, acım sadece form değiştirdi.

Kitabı ilk defa elinizde tuttuğunuzda neler hissettiniz? 
Çok kötü oldum. Satışlar iptal edilsin istedim. Çünkü orada Cem yatıyordu. O öldüğü için o kitap basılmıştı. Yüzüme yeniden bir tokat yemiş gibi olmuştum. Kitabı elime alıp bakamadım bile. Sonra kendimi toparlayıp gururla o sayfaları çevirmeye başladım ve o an Cem’in sesini duydum: “Seninle gurur duyuyorum prensesim” diyordu.

Hayatınızda şu sıralar neler var? Neler yapıyorsunuz?

Evlenmeden önce uzun müddet verdiğim pilates eğitmenliğine yeniden başladım.  Ayrıca yine uzun zaman önce kurduğum tekstil markam La Bambola’yı canlandırmaya çalışıyorum bir-iki tane Instagram hesabı yönetiyorum.

Hayallerinizde neler var?
Kimsenin desteği olmadan kendi ayaklarımın üzerinde durabilmek ve kızıma güzel bir gelecek verebilmek.

“Hiçbir Şey Ölmez Her Şey Yaşar”

Berrak Koyuncu Demirci’yi Instagram’da @berrakkoyuncu_d hesabından takip edebilirsiniz.

Written By
More from Selin Milosyan
Kız Kardeşliğin Gücünü Keşfet, Dost Ol, İlham Ver!
Hazırlayan: Talar Nalcı Madem kadın kadına toplandık o halde şapkamızı önümüze koyup...
Read More
Leave a comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir