Çok Yönlü ve Öğrenmeye Tutkulu Bir Oyuncu: Deniz Barut

Hayatına yeni şeyler katmaktan ve kendini geliştirmekten hiç vazgeçmeyen Deniz Barut şu sıralar Yılmaz Güney’in eşi Fatoş Güney’i canlandıracağı film için çalışmalarını sürdürüyor. Son dönem seslendirdiği “Al Yazmanın Oyası” türküsüyle de adından söz ettiren Barut halen devam ettiği sosyoloji eğitimi, oyunculuk, müzik, bir zamanlar yaptığı fotoğrafçılık, annelik ve daha pek çok şeyle dokunduğu her alanı güzelleştiren ve ilham veren bir kadın. Enerjisi ve ışıl ışıl cildiyle içeriden dışarıya ışık saçıyor, mutluluk veriyor.

Merhaba Deniz. Şu sıralar hayatında neler var? Nasıl geçiyor günlerin?

Selam, keyifli bir süreçteyim. Kendime daha çok zaman ayırdığım, kendimi kayırdığım bir dönemdeyim.

Yılmaz Güney filminin çekimleri başladı mı? Filmde Güney’in eşi Fatoş Güney’i canlandırıyorsun. Nasıl hazırlanıyorsun role?

Çekimlerin önümüzdeki aylarda başlaması planlanıyor; bu yönde ön hazırlık süreci devam ediyor.  Türk ve dünya sinemasında çok önemli bir yeri olan, yazarlığına, yönetmenliğine, oyunculuğuna hayran olduğum Yılmaz Güney’in kıymetli eşi, her zaman zarafetiyle onun yanında güçlü bir şekilde yer almış hayat arkadaşı Fatoş Güney’i oynamak benim için onur. Zaten hakim olduğum Yılmaz Güney sineması ve hayatı üzerine okumalar yapıyorum. Bu anlamda Fatoş Güney’in anılarından yola çıkarak bizzat yazdığı kitaplar en önemli kaynaklarımı oluştruyor. Kendisiyle sık sık bir araya gelip çalışıyoruz. Benim için çok özel bir dönem.

Fatoş Güney nasıl bir kadın, ondan neler öğreniyorsun okudukça?

Fatoş Güney güçlü, zarif ve çok özel bir kadın. Ondan ve onların hayatından mücadele ve direniş adına çok şey öğreniyorum.

Film ne zaman seyircisiyle buluşacak?

Sanırım 2026 yılı içerisinde.

“Al Yazmanın Oyası” türküsünü yorumladın. Nasıldı bu şarkıyı yorumlamak… Ve nasıl ortaya çıktı bu proje?

Toprağın kültürünü yansıtmaları açısından türküleri oldum olası çok sevdim. Ancak bu türküyü söylediğim albümün çok özel bir anlamı var. Sevgili Mahmut Çınar’ın fikir ve organizasyonuyla kaydedilen ve kadınlar tarafından seslendirilen, başka bir deyişle sadece “kadın ağızlı” türkülerin yer aldığı “Kadının Türküsü” albümünde seslendirdim bu güzel türküyü. Kadının yüzyıllardır sanatın, üretimin, var olma mücadelesinin en güçlü şekilde içinde yer aldığının kanıtıdır. Albüm serisi devam ediyor, çoğalıyoruz ve daha da güzelleşiyoruz. Herkese takip etmesini öneriyorum.

Deniz Barut “Kadının Türküsü” albümündeki “Al Yazmanın Oyası” türküsünü seslendirdi.

Müzik ne zamandır hayatında? Ve nasıl hissettiriyor sana şarkı söylemek?

Her daim ilgiliydim müzikle. Moduma göre her türde müziği dinlerim. Özellikle yöresellik anlamında dünya müzikleriyle çok ilgilenirim.  Bizim ailede hemen hemen herkes bağlama çalıyor, benim de kısa bir bağlama geçmişim var ancak devam etmedim maalesef. Ne zaman bir araya gelsek herkes bağlamalarını çıkarır hep beraber şarkılar söylerdik. Çocukluk hafızamda yer etti şarkılar ve ben hep söyledim, söylemek istedim. Şimdi de elimden geldiğince özellikle sosyal sorumluluk projeleri dahilinde şarkı söylemeye çalışıyorum.

Müzik ve sanat oyunculuğunu nasıl besliyor?

Sanatın tüm dalları tartışmasız şekilde birbirlerini besliyor. Bir ressamın tablosu ya da bir şarkı, bana oynadığım karakteri nasıl kuracağımı hayal ettirebilir örneğin. Ben oynadığım her karakter için bir playlist belirliyorum. Karakterin ritmini bulmamda, ruhuna yaklaşmamda, sosyolojik ve psikolojik olarak yerini tanımlamamda çok yardımcı oluyor. Keza resimler de öyle. Sanat ve üretim bana kesinlikle ilham veriyor ve onlardan bahsederken ağzımın suyu akıyor.

Deniz Barut fotoğrafçılıktan müziğe, oyunculuktan sosyolojiye hayatın farklı alanlarından beslenen çok yönlü bir kadın.

Bir yandan da sosyoloji okuyorsun. Toplumsal olaylara bakış açın nasıl? Ülkemizde ve dünyada olup bitenlerle ilgili neler düşünüyorsun?

Evet, ikinci bir üniversite ve dal olarak sosyoloji okuyorum. Ben her daim öğrenmeye aç ve bilgi âşığı bir insan oldum. Mesleğime de katkısı olacağını düşündüğüm sosyolojiyi İstanbul Üniversitesi’nde büyük aşkla okuyorum. Öğrenci olmak benim mottom sanırım bu hayatta. Dünyada ve ülkemizde olup bitenleri çok sıkı takip etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Tüm dünya büyük bir insanlık sınavından geçiyor ve ne yazık ki sınıfta kaldı. Hepimiz özellikle hayvanlara, kadınlara ve çocuklara yapılanlara kafa yormalıyız. Adaletsizlikleri görmezden gelmek bencil ve aciz insanoğlunun en büyük ahlaksızlığıdır kanımca.

Özellikle kadın cinayetleriyle ilgili mesajın var mı?

İki erkek evlat yetiştiriyorum ve görüyorum ki her şey ama her şey onlara ne öğretebildiğimiz, neler kattığımızla ilgili. Nasıl oluyor da bir kadından var olup ve doğup başka bir kadının hayatı, hayalleri, fikirleri ve özgürlükleri hakkında negatif anlamda söz sahibi olabiliyorlar, aklım almıyor. Büyü nerede bozuluyor, kökü nereye dayanıyor görüyorum ama elimden bir şey gelmiyor. Özgürlüğü elinden alınan her kadın için içim kan ağlıyor. Ama bu ülkede ne yazık ki artık haber değeri bile yok bir kadın ölümünün. Çok çalışmalı, çok konuşmalı, susmamalı, korkmamalı ve her birimiz, kadının kadına olan bakış açısı dahil, her konuda eğitime almaya, öğrenmeye devam etmeliyiz. Bu yüzyıllardır süren bir mücadele ve yorulmadan yola devam diyorum.

Oyunculuğa dair…

“Tanımlamakta zorluk çekecek, kelimeleri seçemeyecek kadar çok seviyorum oyunculuğu. Başka birini canlandırmanın hayalini kurmak, mutlaka bende var olandan beslenmek çok büyüleyici bir süreç. Başka birinin gözüyle yeniden hayata başlamak gibi…”

Uzun oyunculuk kariyerinde senin için özel bir yeri olan bir dizi ve karakter var mı? Unutamadığın, sende iz bırakan…

“Destan” dizisindeki “Ulu Ece” karakteri birçok bakımdan özeldir. En önemlisi, beni şu an hayatımda özel bir yeri olan atlarla tanıştırdı.

“Gellert Tepesi’nde Düş ve Gerçek” oyunundan sonra tiyatroda yeni bir oyun oldu mu? Ya da projeler hangileri? 

Oyunumuz benim dışımda olan bazı özel sebeplerden dolayı artık oynanmıyor. Bu konuda üzgünüm gerçekten. Şu an düşünülen ya da gündemde olan başka bir oyun yok ama hayaller var tabii. Olgunlaşınca seve seve paylaşırım.

Deniz Barut “Gellert Tepesi’nde Düş ve Gerçek” oyununda sahneyi oyuncu ve yönetmen Deniz Hamzaoğlu ile paylaştı.
“Destan” dizisindeki “Ulu Ece” karakterinin kariyerinde özel bir yeri olduğunu anlatıyor.

Kendini bize anlat desem, neler söyleyebilirsin?

Samimi, gerçekçi, sahici olmaya değer veren, biraz asabi, inatçı, biraz sert olabilen ama aynı zamanda yumuşacık. Çok tez canlı, her duygu ve konuda dürüstlüğe çok önem veren (bir günaydın, bir nasılsın bile buna dahil), çalışkan, yavaşlığı ve tembelliği sevmeyen, tutarlı, kararlı ve en önemlisi mutlu bir insanım ben.

Sana baktığımda çok yönlü, bin bir özellikli bir kadın görüyorum, oyunculuk, tiyatro, annelik, müzik ve fotoğrafçılık da okudun. Nasıl besleniyorsun, nelerden ilham alıyorsun?

Fotoğrafçılık mezunuyum. Ama şu an maalesef bu konuya zaman ayıramıyorum. Gerçekten hayatıma yeni şeyler katmaya doyamıyorum. Bazı şeylerden eksik kalabiliyorum bu yoğunlukta ama her birini tamamlama gayesi bile güç veriyor, motivasyon sağlıyor. Tamamlama derken geliştirmek, tadını çıkarmak ve zaman ayırmaktan bahsediyorum.

40’larına geldiğin şu zamanlarda neler hissediyorsun, 40’lı yaşlar neler çağrıştırıyor sana?

İnanılmaz bir farkındalık yaşıyorum. Bir kadının durup kendine karşıdan bakabildiği ve kendini inanılmaz derece özgür ve güçlü hissettiği bir dönemmiş 40’lar. Bayıldım.

41 yaşındasın, yaş almak seni korkutuyor mu?

Hiç, hem de hiç. Ben yaşsızlığa inanırım. Hayatta hiçbir tecrübesi olmayan bir çocuk ya da yılların tecrübesini barındıran bir yaşlı da sadece varoluşları sebebiyle bana çok şey öğretebilir. Hissettiğim neyse ben oyum. Yakın arkadaşlarım dahi herkesin doğum gününü unuturum. Alay konusudur bu hayatımda hep. Kendiminkini de kutlamak gibi bir önceliğim hiç olmadı.

Bence kişinin doğduğu gün sadece anne ve babalar için bir anlam ifade ediyor. O gün asıl onları kutlamak gerek. En önemlisi yaşamak ve hayatın tadını çıkarmak. Ben her ne yaştaysam aynı coşku, umut ve heyecanla yaşamanın peşindeyim. Çünkü çok seviyorum yaşamı.

“Çok fazla güzellik ve bakım rutinim var. Kendime iyi bakar, bakımlı ve bu anlamda farkında olmayı önemserim. Kadim ve geleneksel olan bakımın ve özenin önemine inanırım. Özetleyecek olursak; temiz, nemli ve içten beslenen bir ciltten ve bakımlı saçlardan bahsediyorum ki bu, içtiğimiz sudan yemek ve uyku düzenine uzanan bir konu. Birkaç özel tüyo vermem gerekirse yüzüme asla havlu değdirmem, kendi kendine kurumasını beklerim. Sabahları yüzümü olmazsa olmazım olan gül suyuyla yıkarım. Gün içinde aklıma geldikçe gül suyu sıkarım.
Saçıma çok ıslakken tarak değdirmem, her akşam yatmadan önce ahşap tarakla saçlarımı yumuşakça tararım. Her sabah yüzüme buz masajı uygular, her gün vücuduma kuru fırça yapar ve yastık kılıfımı da her gün değiştiririm. Yaz kış güneş kremi sürerim.”

Hayallerin neler gelecekle ve mesleğinle ilgili?

Hayalim çok… Ama en çok huzurumu ve mutluluğumu her şartta korumaya devam etmek üzerine. Mesleğimle ilgili farklı alanda yapmak istediklerim var. Bunun için çok çabalıyorum. Yakın zamanda her birini paylaşmayı umuyorum.

Motto’n?

Herkes çok biliyor, sen öğrenmeye devam et ve bugünün tadını çıkar.

BAKIM ÜRÜNLERİ

Saçım için haftada bir kullandığım bir maske var. HC Care Complex Bitkisel Saç Bakım Kompleksi’ne bayılıyorum.

Geceleri yatmadan Calliel Anti Aging serum sürüyorum.

Homemade Aromaterapi gül suyunu sık sık yüzüme sıkıyorum.

Nemlendirici tercihim CeraVe Güneş Kremi SPF 50.

Özel bir üreticiden temin ettiğim susam yağını da cildime her gün uyguluyorum.

Written By
More from Selin Milosyan
21 Gün Şekersiz Programıyla En Fit Yazını Yaşa!
Sağlıklı beslenmek, fit olmak ve özellikle yaz mevsiminde kilolardan kurtulmak hepimizin önceliklerinden....
Read More
Leave a comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir