Sevgili Pınar öncelikle eğitim hayatından ve su sıralar neler yaptığından biraz bahseder misin?
Robert Kolej’de lise eğitimimi tamamladıktan sonra üniversiteyi Boston’da Babson College’da Business ve Northeastern Üniversitesi’nde Psikoloji bölümü olmak üzere çift diplomayla tamamladım. Pandemi dönemine kadar Lape hastanesi’nde gönüllü psikolog olarak yer alıyordum. Şu an İngiltere’de Oxford Üniversitesi’nde yüksek lisansımı tamamlıyorum.
Pandemi dönemi nasıl geçti senin için? Sana neler kattı?
Çoğu zaman ağır sorumlulukların altında hep bir şeylere yetişmeye çalışırken, sanki hayattan süzülerek geçmiyor, hedefe koşuyormuş gibi hissediyorum. Pandemi döneminde, bazen sakince durmaya ne kadar ihtiyacım olduğunu daha iyi anladım.
Bol bol kitap okuduğum, araştırdığım, yazdığım, ürettiğim bir dönem oldu. Zevk aldığım şeylere odaklanıp sakince durabilmenin sihrini keşfettim. Şu an olabildiği kadar bu sakinlik halini devam ettirmenin üzerinde çalışıyorum.
Neler yapmaktan hoşlanırsın? Sosyal misindir?
Pek sosyal olduğum söylenemez. Yüzeysel sohbetlerden, kuru kalabalıklardan hoşlanmıyorum. Yanında huzursuz hissettiğim, keyif almadığım insanlarla zorunlu kalmadıkça vakit geçirmemeye çalışıyorum.
Sıcak kanlıyımdır ama insanları kolaylıkla hayatıma sokmam, dostluklarım genelde çok eskilere dayanıyor. Bununla beraber, sohbetleriyle beni besleyen, ufkumu açan yeni insanlarla tanışmayı seviyorum.
Yalnızlıktan hoşlanıyorum, belli oranda buna ihtiyaç duyuyorum. Kitaplarımla, doğayla baş başa kaldığım zaman ilaç gibi geliyor. Bu zamanı kendime yaratmaya çalışıyorum. Hayatımın bu döneminde, benden beklenen kalıplara uymak zorunda olmadığımı bilmenin rahatlığı içindeyim. Kendin olabilme özgürlüğüne sahip olmak çok değerli.
Psikolog olmaya nasıl karar verdin?
Psikoloji bilim dalıyla tanışmam lise yıllarımda aldığım ders ile oldu. O yıllar, psikolog olmak gibi bir düşüncem yoktu ama psikolojiye dair okumalar yapmayı seviyordum. Çok okuyan, meraklı bir çocuktum. Kitap okumak, empati yeteneğini geliştiren, varsayım ve önyargıları yıkmaya yardımcı olan bir aktivite. Bir psikoloğun sahip olması gereken özellikleri pekiştiriyor.
Şimdi geriye bakınca, annem ve babamın yaşadığı zorluklar, psikolog- psikiyatr ziyaretleri, terapiye duyulan ihtiyaç, belki o dönem benim de biraz yalnız ve yaralı hissetmem, bu bilime olan ilgimi arttırdı.
Bir kitap kulübün var ve orada okuduğunuz kitapları okuyup tartışıyorsun. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?
Çok yakın bir arkadaşımla okuduğumuz kitaplar hakkında yorumlarımızı paylaşıp, tavsiyeler veriyor, beğendiğimiz kitapları birbirimize gönderiyorduk. Kitap kulübü kurma fikrimiz de böyle doğdu. Beraber seçip beraber okuyalım, tartışalım dedik.
Zamanla gruba, okumayı çok seven iki yakın arkadaşımız daha eklendi. Biz, kulüp buluşmalarımızda yalnızca kitapları değil, iç dünyalarımızdan, özel hayatlarımıza dair yaptığımız çıkarımlara, kafamıza takılan düşüncelerden, hayallerimize kadar birçok şeyi konuşuyoruz. Her kitapta, hayatlarımıza dair bir şeyler buluyoruz. Bu sebeple dönem dönem daha kalabalık buluşmalar yapsak da ana grubumuzu böyle samimi ve küçük tutuyoruz.
Yeri gelmişken favori kitaplarını öğrenebilir miyiz? Bu kitaplar mutlaka okunsun dediklerin?
Kitap okumak insanı bambaşka bir boyuta taşıyor. Dünyaya farklı kimliklerden farklı pencerelerden bakmanızı sağlıyor. Yıllar içinde, hayatımı şekillendiren, bakış açımı değiştiren birçok kitap oldu şüphesiz ama onları mutlaka okunması gerekenler başlığı altında toplamam. Her insanın hayatının farklı dönemlerindeki ihtiyacı, özümseyebileceği bilgi içeriği ve boyutu başkadır. Bu sebeple herkes için mutlaka okunması gereken kitap farklı olacaktır. Virgina Woolf okumakla ilgili verebileceği tek tavsiyenin hiçbir tavsiyeye kulak verilmemesi gerektiği olduğunu söyler , ‘Özgürlük, bir okurun sahip olabileceği en önemli niteliktir.’ diye ekler.
Stefan Zweig’ın başarılı psikolojik tespitleri ve etkileyici karakterleri, Marquez’in büyülü gerçekçiliği, Orhan Pamuk’un özgün ve detaycı hayal gücü, Dostoevsky’nin insan ruhunun derinliklerini yansıtan şaheserleri, Camus’nün varoluşçu perspektifiyle yazdığı müthiş romanlar, Virgina Woolf, Goethe, Sartre, Kafka, Thich Nhat Hanh, John Kabat-Zinn, Eckhart Tolle ve daha birçok filozof ve yazar… Hepsinin bugünkü düşünce yapımın oluşmasında etkisi var.
Bunu çok merak ettiğim için soruyorum, kitabı okumaya başladın ve gitmiyor, değiştirir misin yoksa zorla devam eder misin bitirmeye?
Mine Urgan’ın çok güzel bir açıklaması vardır. Fethi Naci’nin sözlerini tekrarlayarak, “Karpuzu kestin. Baktın ki kabak. Gene zorla yiyecek misin o karpuzu?’ diye sorar ve ‘”Bu cümleyi duyduktan sonra başladığım her ne ise hoşlanmadığım yerde bırakmaya karar verdim. Kitabı da, insanı da…” diye ekler. Çok doğru. Bırakmak lazım. Dünya üzerinde okunabilecek bu kadar çok kitap varken, hayat, zorla okuduğun bir kitapla vakit kaybetmek için gerçekten çok kısa.
Mine Urgan’ın bu düşüncesine tamamıyla katılmama rağmen teoriyi pratiğe dökmek benim için daha zor. Başladığım kitabı hala zorla bitirdiğim oluyor. Yarıda bıraktığım kitap sayısı azdır. O yüzden okuyacaklarımı baştan özenle seçmeye çalışıyorum.
GÜZELLİK
Gelelim biraz kişisel bakım ve rutinlerine; cilt bakımındaki favori ürünlerin neler?
Serum ve iyi nemlendiren bir krem. Her alanda olduğu gibi cilt bakımında da sadelikten yanayım. Ne kadar az, o kadar iyi diye düşünüyorum. Cildim için gül suyu, esansiyel ve aromaterapik yağlar gibi doğal içerikli bakım ürünleri kullanmayı seviyorum.
Dolgu, botox tarzı medikal estetik uygulamalar için neler düşünüyorsun?
Eleştirilmesini yanlış buluyorum. Evrimsel koşullanmaya göre, beğenilerimiz, üreme içgüdümüzle de ilintili. Doğurganlık çağrıştıran fiziksel özellikler içgüdüsel olarak bizlere çekici geliyor. Medyada da bu görüntü epey pazarlanıyor haliyle. Bu da bizim estetik algımızı büyük oranda etkiliyor. Dolayısıyla sağlıklı dinç bir görüntü kişiye moral ve motivasyon verebiliyor.
Burada önemli olan sağlıklı bir görüntüden, bakımdan kastımız nedir, sınırı nerede çiziyoruz, belli idealleri yakalamak hayatımızda ne derece önemli… Yaş almanın doğal bir süreç olduğunu kabul ederek, özümüzü korurken bazı dokunuşlar, bakımlar kişiye elbette iyi gelebilir fakat takıntı boyutunda kendini bunlara adamak ve yaş almaya savaş açmak yorucu bir yolculuk.
20’li yaşların sabahlanan uykusuz geceleri, krem kullanmadan güneş altında ıstakoz gibi yanılan yaz tatilleri, bol abur cubur ve alkol ile yarınlar yokmuşçasına yaşanan yıllarından sonra artık 30’lu yaşlarımdayım ve sağlıklı yaşamak için daha çok özen gösteriyorum. Kendine özen göstermenin de terapötik bir yanı var.
Hamileliklerden sonra formunu nasıl korudun, koruyorsun?
Formumun hayatımın her döneminde değişebileceğini biliyor ve bunu kabul ediyorum. Bununla savaşmıyorum. Vücut kendini konforlu hissettiği ağırlığı zaten biliyor, onu ‘kusursuz’ bir ideal için zorlamıyorum.
Canımın çektiği her şeyi yerim ve yemek yemeyi severim ama otoimmun hastalığım olduğu için, sezgisel beslenirken ruhum kadar bedenime nelerin iyi geldiğine de önem gösteriyorum.
Spor da aynı şekilde, formda kalmaktan ziyade, bana zihinsel ve fiziksel olarak iyi geldiği için yapıyorum. Aktif olmayı seviyorum, zihnimi daha iyi odaklamamı ve kendimi daha iyi hissetmemi sağlıyor. Formumu korumak için ek bir çabam yok.
MODA VE STİL
Tarzını nasıl tanımlarsın?
Genel olarak içinde rahat hissettiğim düz, sade kıyafetler giyiyorum. Zamansız parçalar alıp uzun yıllar tekrar tekrar giymeyi seviyorum. Hiçbir zaman modaya düşkün olmadım, hızla değişen akımları takip etmiyorum. Dolayısıyla giyim için zaman harcadığım söylenemez. Genelde sabah elime ilk ne gelirse onu çekip giyerim. Özel günlerde de yerli özgün modacılarımızdan veya duruşunu beğendiğim, etik değerleri olan markalardan giyinmeyi tercih ediyorum.
Yaptığın en büyük moda ve güzellik hatasını öğrenebilir miyiz?
Bir şeyi sadece moda olduğu için giymek, kendi özgünlüğüne, renklerine karşı yapılabilecek tek moda hatası bence. Onun dışında o an içinden geldiği için yaptığın hiçbir şey bir moda veya güzellik hatası sayılmamalı.
Moda öyle bir şey ki birkaç sene önce giydiğinizde eleştirildiğiniz bir şey birkaç sene sonra moda oluyor ve alkışlanıyor. Dolayısıyla ‘stil sahibi olmak’ çoğunlukla bize dikte edilen akımı takip ediyor olmaktan geçiyor bir noktada. Oysa ben uyumlu veya güncel kabul edilmese de içinden geldiği gibi giyinen, yaşama her alanda kendi dokunuşunu ekleyen renkli ruhlara bayılıyorum.
Dolabını açsak en çok ne buluruz?
Ağırlıklı olarak siyah, beyaz ve gri. Her mevsim sneakerlar. Kışın büyük beden sweatshirt ve kazaklar, pantolon, tayt ve botlar. Yazları ise rahat elbiseler, kot şort ve t-shirtle geçiyor.
KİŞİSEL
Sen nelerden ilham alırsın?
Üreten, üretirken içine ruhunu, tutkusunu katabilen özgün ve yaratıcı insanlardan ilham alıyorum.
Takip etmekten keyif aldığın instagram hesapları?
@1kitap1mekan @coryrichards
Unuttuklarım mutlaka olacaktır ama şu dönem takip etmekten keyif aldığım hesaplardan hızlıca aklıma gelenleri söyleyeyim. @archdigest, @interiorblink, @fursty, @baddiewinkle, @coryrichards, @the.holistic.psychologist, @nois7, @__nitch, @drgulcanozer, @1kitap1mekan
Yoğun bir günün ardından nasıl rahatlarsın?
Meditasyon yapmak, sakin bir müzik eşliğinde kitap okumak, köpeklerimle ormanda yürüyüşe çıkmak ve çocuklar uykuya dalarken yanlarına uzanmak en kaotik günlerde bile beni rahatlatıyor.
5 yıl sonra nerede ve ne yapıyorsun?
Yaşamı, yaşamayı çok seviyorum. Her zaman bilgi ve farklı deneyimler peşindeyim. Gelişimin anahtarı yeni tecrübelere ve öğrenmeye açık olmak, şişirilmiş egodan kurtulup, kendi eksikliğini ve hatalarını kabullenmek. Bu sebeple hiçbir zaman ‘Ben oldum.’ demeyeceğim. Daha yapacağım çok şeyler olduğunu umuyorum, evet. Hayaller ve hedefler biterse, yaşam motivasyonu azalır insanın. Ama plansız programsız, akışında yaşanan bir hayatın büyüsüne de inanıyorum. O sebeple geleceğimi kafamda tamamıyla kurguladığımı söyleyemem. Şimdilik, yakın gelecekte, eğitim verme ve grup terapileri uygulama gibi bir planım var. Daha uzun vadede, uzun yıllardır arzuladığım bir şeyi gerçekleştirerek bir kitap yazmak istiyorum. Bunun için, daha çok boş zamana ve sessizce kendimle kalmaya ihtiyacım var.
Noktalı yerleri kısaca tamamlar mısın?
EN ÇOK
Neye kızarsın…. Kaba ve kişisel sınırlara saygı duymayan insanlara
Ne yemeyi seversin…
Bu dönem kumpir, muz ve kestane.
Ne yapmayı seversin… kitap okumak, yazmak, müzik dinlemek, doğada zaman geçirmek
Ne satın alırsın… Kitap
EN SON
Neye güldün….. Küçük kızıma
Ne için ağladın….. Ailedeki bir sağlık durumu dolayısıyla sık sık ağladığım bir dönemdeyim.
Okuduğun kitap…
Parfümün Dansı / Tom Robbins
İzlediğiniz film veya dizi…
İzlediğiniz film veya dizi…. Oğlumla, Harry Potter / The Order of the Phoenix
Gittiğin ve önereceğin restoran…
En son bu hafta Oxford şehrinde Alice’e gittim. Alice in Wonderland hayranı biri olarak yemeklerin yanı sıra duvarlarını süsleyen tablolara da bayıldım. Buralara yolu düşen olursa öneririm.
Merhaba