Uzun zamandır evdeyiz, zorunda olmadıkça da çıkmıyoruz. İnsan dolu sokaklar, kalabalık restoranlar, alışveriş merkezleri hepsi o kadar uzakta ki. Bazen yürürken birinin omzuma çarpmasını özlüyorum. Hayal kurmak da bu sürecin en güzel ilaçlarından biri oldu.
En çok da valizimi alıp korkmadan gezebileceğim şehirleri düşünmek, eski seyahat fotoğraflarına bakmak, videoları izlemek. Sonra kendimi “Vay be! Uçağa biniyordum” derken buluyorum. Sahi bu süreç bittiğinde ne zaman normale döneceğiz? Yine cevaplarını bilmediğim sorular soruyorum galiba. Bu süreç en çok da bazı soruları ne kadar zorlasam da cevaplarını zamanı gelmeden öğrenemeyeceğimi öğretti. Bazı günler saatlerce koltukta oturup camdan dışarı bakarken buluyorum kendimi, bazen de tavana. Bazen hiçbir şey düşünmeyerek bazen de özgürce dolaşırken nerelerde kaybolacağımı düşleyerek.
GÖZLERİMİ KAPIYORUM VE GEZMEYE BAŞLIYORUM…
Önce ada! Elbet süreç sonunda benim için uçaktan evvel vapur olacak. Burgazada’nın yolunu tutacağım. Ergün Pastanesi’nde kendime bir çilekli milföy ısmarlayacağım. Üşenmeyeceğim adanın en tepesine çıkıp güneşi orada batıracağım.
Sonra Büyükada’ya geçeceğim iskeledeki Dolce Pastanesi’nde lokumlu kurabiye yiyeceğim.
Biraz daha uzaklaşmak yine araba tercihiyle olacak. Aklım Selimiye’de. Ah ‘Üzüm Tatil Evi’ sabahın ilk ışıklarında uyanıp dağların arasından gün doğumunu izleyeceğim.
Sonra 4-5 saat daha yol alıp ver elini Kaş. Denizin güneşin tadını orada çıkaracağım. Denize uzun uzun bakacağım, dalgalarının sesini dinleyeceğim kesin. Derya Beach’te denize gireceğim, Zaika’da enfes bir kebap yiyip ara sokaklarında kaybolacağım.
Kim bilir belki de bir çılgınlık yapar Meis’e geçerim. Yanımda mutlaka pasaportum olacak.
Fazla kalabalıklaşmadan Bodrum’a gitmek de fena fikir değil. Gümüşlük Limon’da günü batırmak şimdilik hayallerde olsa da eminim çok da uzak sayılmaz.
Çeşme’den uzun yıllardır kaçsam da Alaçatı’daki en favori yerim Bom Dia’nın kahvaltı salatası, pancar reçelli süzme yoğurdu, şakşukasıyla güne başlamak hiç de fena olmaz. Akşam da Asma Yaprağı’na gider masayı donatırım.
Bu sefer hayallerimdeki rotalar hep bilindik. Çok uzaklara, bilinmezliklere gitmeme hiç gerek yok. Hele ki böyle bilinmez ve öngörülemez bir dönemin ardından insanın en iyi hissedeceği yerler belki de kendini daha önce en iyi hissettiği yerlerdir kim bilir.
Zaman kavramı her ne kadar gitmiş olsa da günler geçtikçe normale dönmeye bir adım daha yaklaştığımızı hissediyorum. Tam net bir his de değil, hisseder gibiyim demek belki de daha doğru olur…